Onuncu Kalkınma Planı

TBMM'ye sevk edilen plan (10. BYKP) taslağı hakkında değerlendirmelerime dünyaya bakışın eksik olduğunu belirterek başlayayım. Bilindiği gibi önceki plan döneminde, yani son beş yılda, dünyada likidite bolluğu esastı. Bizim gibi cari açık veren ülkeler bu bahar ortamından yararlandılar. Büyümelerine rahat kaynak buldular. Ancak şartlar değişti. 10. BYKP dünyada likidite bolluğunun sona ereceğinden hiç söz etmiyor. Aksine büyümenin "kalkınmanın uluslararası işbirliği" sayesinde gerçekleşeceğini öngörüyor.
Yanı sıra, görüşmelerine yakında başlanacak olan ABD - AB Serbest Ticaret Anlaşması'nın sonuçları da dikkate alınmamış. Halbuki böylesi bir gelişme dış ticaretimizi ve büyüme hikâyemizi doğrudan etkileyecek. Küçük bir teknik not: Konunun uzmanlarına göre, yıllık ortalama dolar kuru 2013 için 1.83; 2018 yılı için ise 1.97 lira olarak varsayılmış. Buradan çıkarak taslağın sayısal dayanaklarını sizler değerlendirebilirsiniz.

MALİ DİSİPLİNİ BOZAN YAPISAL SORUNLAR
Planın genel sorunlarını şimdilik bir yana bırakıp, mali disipline yönelik çok yerinde iki uyarısına bakalım. İlki, kamu maliyesinde yapısal bozukluğa değiniyor. Metin aynen şöyle: "527. kamu maliyesinin uzun dönemli mali sürdürülebilirliğini yansıtan bir gösterge niteliğinde olan yapısal genel devlet dengesi, konjonktürel gelişmelerin gelir ve harcamalar üzerindeki etkilerinin ortadan kaldırılması suretiyle hesaplanmakta ve özelleştirme gelirleri ile bir defalık gelirleri içermektedir. Dokuzuncu Kalkınma Planı döneminde faiz hariç yapısal genel devlet harcamalarının potansiyel GSYH'ye oranı sürekli artarak 2012 yılında yüzde 34.7'ye yükselmiştir. Genel devlet gelirlerinin potansiyel GSYH'ye oranı ise kısmen dalgalı bir seyir gösterse de plan döneminde artış eğiliminde olmuş ve 2012 yılında yüzde 36.5'e ulaşmıştır. Böylece potansiyel GSYH'ye oranla 2006 yılında
yüzde 4.2 olan yapısal genel devlet faiz dışı fazlası, 2007-2012 döneminde faiz dışı harcamaların gelirlerden daha fazla artması sonucunda ortalama yüzde 1.8 olarak gerçekleşmiştir."
Kısacası, plana göre konjonktüre dayalı iyileştirmelerle iyi görünen mali disiplin, şartlar kötüleşirse kendiliğinden bozulacak. Diğer bir deyimle, bir defalık gelirler bir yere kadar yetecek. Orta vadede yapısal önlem alınmalı. Yapısal tedbir deyince hemen ikinci alıntıyı yapayım: "552. sosyal güvenlik sisteminde 1999 ve 2008 yıllarında kapsamlı reformlar yapılmasına rağmen; emeklilik yaşına ilişkin belirlenen kademeli geçiş sürelerinin uzunluğu nedeniyle fiili emeklilik yaşının düşük olması, emekli aylıklarına öngörülen oranların üzerinde artış yapılması, prim borçlarının yapılandırılması, yurtdışı borçlanma uygulamasının sürdürülmesi, kayıt dışı istihdamın ve kayıt dışı ücretin halen istenilen düzeye indirilememesi sosyal güvenlik sisteminin uzun dönemli mali sürdürülebilirliğini zayıflatmaktadır. Ayrıca nüfusun yaşlanması; hastalık yükünün değişimi; yeni sağlık teknolojilerinin
geliştirilmesiyle oluşan sağlık enflasyonu; sağlık bilinci ve gelir düzeyi artışına bağlı olarak sağlık hizmetlerine talebin artması gibi nedenlerle sağlık harcamaları artış eğilimini korumakta ve mali sürdürülebilirlik üzerinde baskı yaratmaktadır."
Metin oldukça açık. Bu yapısıyla, bol keseden dağıtmaya devam ederek ne emeklilik sistemi ne de sağlık sistemi sürdürülebilir değil. Bütçe üzerinde baskı yaratıyor. Ama ne yazık ki, mali disipline yönelik yapısal reformları yapabilecek zaman değil. Bir yanda FED kararı ve AB'nin durumu öte yanda Gezi protestoları ile uzun seçim dönemi. Yanı sıra "Bize bir şey olmaz" diyenler çok.


Hakan Özyıldız - 26.06.2013
Toplam Ziyaretçi: 15456