Tencere su kaynatıyor taşarsa kötü olur

IMF'nin son Finansal İstikrar Raporu'nun bir bölümü merkez bankalarının izlediği aşırı genişlemeci politikalara ayrılmış. Raporda uygulanan sıra dışı para politikalarının kısa vadeli etkileri konusunda olumlu görüşlere yer verilmiş.
Sanayileşmiş ekonomilerde bankaların bilançolarının düzeltilmesini hedefleyen düşük faiz ve varlık alımı programlarının nereye kadar sürdürüleceği tartışmaya açılmış. IMF, böylelikle 2008 krizi öncesi yapamadığı uyarı görevini yerine getirmeye çalışmış.

FAİZ YÜKSELİRSE

Düşük faiz ve bol para politikasının orta vadede yaratacağı sorunların ele alındığı bölümlerde üzerinde durulan başlıklar ilginç.
İleride bir faiz yükselişi gündeme geldiğinde en çok etkileneceklerin başında bilançosunda sabit getirili tahvil ve bono taşıyan banka ve diğer finansal kuruluşlar var. Oluşacak zararları karşılayabilmek için bazı bankaların yeni sermayeye ihtiyaçları olacak.
Bundan daha önemlisi, bildiğiniz gibi dünya piyasalarında yönetilen 97 trilyon dolarlık paranın 64 trilyon dolarlık bölümü bireysel emeklilik fonları ile sigorta şirketlerine ait. Bu paraların çoğunluğu sabit getirili enstrümanlara yatırılmış. Bugünkü sorunları gelirlerinin azalması. Bireysel emeklilik fonları yükümlülüklerini karşılayamıyorlar. Açıkları her geçen gün büyüyor.
Düşük faiz ortamı, gelişmiş ekonomilerde kredi verme kurallarının gevşetilmesine yol açıyor. Bol ucuz para bulan bankalar, merkez bankalarının da teşvikiyle, önüne gelene kredi vermeye devam ediyorlar. Ancak faizler yükselişe geçince birçok kredi borçlusunun geri ödemede zorlanacaklarından korkuluyor.

YAYILMA ETKİSİ VE VARLIK BARIŞI

Faizler yükselmeye başlayınca asıl üzerinde durulması gereken konu bizim gibi, dışarıdan gelen dövize bağımlı ekonomilere yapacağı etki.
Bilinçli ekonomi yetkililerimizin de üzerinde durdukları bir etki bu. Dışarıda faizler yükselmeye başlayınca, dünyadaki finansal akımların yönünün değişeceğinden endişe ediyorlar. Bir de bazı ülkelere giren dövizde ani duruşlara neden olursa sıkıntının yayılmasından korkuluyor. Yayılma ekonomiyi üç ana kanaldan etkiliyor: Reel sektör, finansal sektör ve emtia fiyatları kanalı. Küreselleşmenin, özellikle finansal piyasalardaki entegrasyonun bunca geliştiği bir dünyada yayılmayı tamamen engellemek zor.
Bununla beraber ülkeler arası farklılıkların olacağı da kesin. İhracatın ürün ve ülke yapısı, büyüme beklentileri, faizlerin seviyesi, yüksek cari açık, yüksek kamu borcu, uluslararası rezervlerin yapısı, finansal sistemin strese dayanıklılığı ve hane halkının borç yapısı gibi konulardaki yapılara göre yayılmadan etkileşim farklı olacak.
Bu dertlere deva olacak tek bir ilaç yok. Her ülke kendi derdine, kendine özgü çareler bulmak durumunda. Türkiye açısından olaya bakınca; cari açık, hane halkının yüksek borçluluğu ve enflasyon sorun gibi duruyor.
Varlık barışı döviz girişinde önemli bir adım olabilir. Çünkü bunca bol paraya rağmen yükselen piyasa ekonomilerine gelen para henüz 2007 düzeyine çıkmadı. Dolayısıyla kısa vadeli sıcak para yerine, kalıcı döviz girişi derde deva olabilir.
Ancak bunun için sadece ekonomik önlemler yetmez. Osmanlı'dan bu yana yerleşmiş bir ticari davranış biçimini, bir maddelik yasayla değiştirmek çok kolay olmayacaktır.
Öte yandan orta vadede dışarıda belirsizliklerin böylesi arttığı bir ortamda, müzakerelerde üzerinde anlaşıldığı söylenen şartların henüz net olarak açıklanmadığı "barış süreci" gibi söylemler karşısında yatırımcılar dolduruşa gelmemelidir.


Hakan Özyıldız - 27.04.2013
Toplam Ziyaretçi: 15456