Ekonomik büyüme mi, makro ekonomik istikrar mı daha önemli

Başlığa bakınca "Tabii ki büyüme. Yazılarında devamlı büyüme ve istihdama vurgu yapmıyor musun?" diyebilirsiniz. Ancak S&P'nin son açıklamasında ve bazı yabancıların yorumlarında; büyümeden çok, makro ekonomik istikrarın öne çıktığını gördüm. Yabancı fon yöneticileri, özellikle tahvil ve hisse senedi gibi kısa vadeli yatırımlarını yönlendirirken ekonomik istikrarın sürdürülebilirliğine öncelik veriyorlar.

Makro ekonomik istikrar, basit anlatımıyla ekonomideki devresel döngülerin çok kırılgan olmaması. Yani birkaç yıl çif haneli büyüyen ekonominin, ardından yüzde 5-6 düzeyinde küçülmesi ve benzeri hareketlerin sıklıkla yaşaması yatırımcıların hoşuna gitmiyor. Büyümenin daha dengeli, devresel hareketlerin daha yumuşak olmasını tercih ediyorlar.

Bu bağlamda büyümenin kaynaklarının olabildiğince iç tasarruflardan sağlanmasına, kısa vadeli döviz borçlarına dayalı büyümenin riskli yanlarına dikkat çekiyorlar.
Yanı sıra ne pahasına olursa olsun büyüme yerine, istihdama öncelik veren büyüme modellerinin daha iyi olduğuna inanıyorlar. Yıllardır yabancı yatırımcılarla görüşürüm. İstihdam konusunu ilk defa bu kadar öne çıkardıklarını görüyorum. Bunda FED'in son dönemde izlediği parasal genişleme politikasını işsizliğe bağlaması ve dünyada kriz sonrası yaşananların farkındalığı artırması en büyük etken. Çünkü başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede, işsizlik probleminin sosyal patlamalara yol açmasından korkuluyor.

Burada Br
ezilya ve Peru örnekleri veriliyor. Brezilya'nın büyüme oranının yüzde 1.5'lere düştüğü; hatta kamu borçlarının milli gelirin yüzde 64'ü civarında olduğu; buna karşılık istihdamın yüzde 6 gibi nispeten düşük düzeylerde seyrettiği hatırlatılıyor. Peru ise son yıllarda yüzde 6-9 arasında büyüme oranı yakalamış. Kamu borçları milli gelirin yüzde 20'si civarında. Ancak işsizlik oranı yüzde 7-8 gibi göreli olarak yüksek. Yatırımcılar, Peru'nun tüm göstergeleri Brezilya'dan daha iyi olduğu halde, tahvil ve hisse senedi yatırımlarında daha dikkatli davranıyorlar.

Nedenini sorduğumda; bir süre sonra işsizliğin sorun olmaya başlayacağını, diğer ekonomik yapılardaki bozulmanın hükümetleri harekete geçmeye zorlayacağını bekliyorlar. Böyle bir durumda alınacak kararları ve sonuçlarını tahmin etmekte zorlanıyorlar. Buna örnek olarak da G. Kıbrıs'ta yaşananları veriyorlar.

TÜRKİYE İÇİN KONUYA BAKINCA

S&P, hızlı kredi büyümesi olursa; cari açık çok büyürse; yabancıların tahvil ve hisse senedi yatırımları girişlerinde yavaşlama olursa; seçimler nedeniyle maliye politikasında gevşeme görülürse notu tekrar indirebileceğini belirtmiş. Bu hükümete, bir tür çok hızlı büyümeyin mesajı. Türkiye dışarıdan kısa vadeli döviz gelmezse, kredilerdeki artış hızlı yavaşlarsa ve kamu açık vermezse, zaten ancak yüzde 3-4 düzeyinde büyüme oranı yakalayabilir.

Bununla birlikte yüzde 10 düzeyinde olan istihdam verisini ve "Kürt sorunu" konusunda yaşanacak sosyo politik gelişmeleri eklerseniz yabancıların tavrı daha iyi anlaşılır. Çünkü onların elinde 73 milyar dolarlık hisse senedi, 110 milyar dolarlık kamu borç senedi var. Buna bir de verdikleri kısa vadeli kredileri ve Türk bankalarına yatırdıkları mevduatları ekleyin, 250 milyar dolara yaklaşırsınız.
Riske atılacak para değil. Dolayısıyla çok fazla risk almayan, aşırı büyümeci olmayan ve makro ekonomik istikrarı öne çıkaran politika tercihlerini önermeleri kendileri açısından doğru.
Ama bizim açımızdan çok büyük bir soru işareti.

NOT:
Önceki yazımda, bütçe verilerinden yola çıkarak şubat ayı ithalatının en az 22 milyar dolar olacağını öngörmüştüm. Hesaplarımda BOTAŞ'ın önceki vergi borçlarını ödediği yoktu.


Hakan Özyıldız - 30.03.2013
Toplam Ziyaretçi: 15456