Kurumlar ve uzmanlaşma

Dünyada ülkeler sınıflandırılırken çoğunlukla gelişmiş, gelişme yolunda, azgelişmiş şeklinde tanımlanırlar. Değerlendirmelerde ekonomik gelişmişlik kadar siyasi, idari, hukuksal yapılanmalardaki kurumsallaşmaya ve uzmanlaşmaya bakılarak karar verilir. Kurumsallaşmasını tamamlamamış ülkelerin ekonomik düzeyi ne olursa olsun, gelişmişlik tanımını almaları mümkün değildir.
Kurumların önemi, ülkelerin geleceğe yönelik sorunları ve çözümlerini yerinde ve zamanında görüp sağlıklı sonuçlara ulaşıp ulaşamayacaklarını anlamaktan geçer. Benzer değerlendirmeyi uzmanlaşma için de yapabiliriz. Zaten uzmanlaşma, kurumsallaşmanın temel direğidir. Bir kamusal veya özel yapının kurumsallaşması liyakate dayalı uzman seçimine bire bir bağlıdır. Şirkette patronun, CEO'nun veya genel müdürün; kamuda bakanın veya müsteşarın her dediğini yapanlar yükseliyorsa en iyi eğitimi almış insanları çalıştırsanız bile sağlıklı bir yapıyı kurmak mümkün olamaz.
Özel sektörde "Şirket benim, yanlışsa zararı ben çekerim" diyen patrona uyarıda bulunmayan uzman Harvard mezunu olsa da bir işe yaramaz. Aynı şekilde "Seçmen bana oy verdi. Benim kararım kesindir" diyen anlayış, uzmanın söylediklerini dinlemiyorsa o uzman en iyi okuldan mezun olmuş ve yıllardır kamuda çalışıyor olsa ne olur?
Kurumsallaşmasını tamamlamamış yapılarda başarı çoğunlukla kişilere bağlıdır. Eğer arada sırada da olsa iyi yetişmiş, vizyon sahibi siyasetçi, müsteşar, CEO, genel müdür yönetici olursa başarılı yönetim örnekleri görülebilir.
Bu konuya değinmemin nedeni, son günlerde gündeme gelen yasa taslakları. İş öyle bir yere geldi ki, içeriklerdeki sorunları bıraktık; aynı madde birkaç ay sonra tekrar yazılıyor, yeniden TBMM'ye getiriliyor.
Tamam hukuk toplumsal hayatla bağlantılıdır. Toplumun dinamik yapısını takip etmek, sosyal ve ekonomik değişimleri kavramak, olabildiğince hızlı bir şekilde değişiklikleri yasal metinlere ve hukuksal uygulamalara geçirmek gelişmişlik açısından önemlidir. Özellikle küreselleşmenin bugün geldiği aşamada ekonomik, finansal değişimlere yönelik yasal altyapıyı oluşturmak hiç kolay değildir.
Bununla beraber, aynı maddeyi yedi, sekiz ay arayla Meclis'in gündemine getirmek, kurumlardaki uzmanlaşma eksikliğini ve kurumun yürütmedeki etkinliğinin her geçen gün azaldığının göstergesidir. Böylesi bir değişim, ülkenin geleceğini emanet ettiğimiz idari yapılar için hayırlı değildir.
İnanılmaz fedakârlıklarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin sonsuzluğa kadar yaşamasını istiyorsak kurumlarının bilimsel temelde yetişmiş, liyakate göre seçilmiş insanlar eliyle yönetilmesine özel önem verilmesi gerekir. Aksi halde Türkiye'nin ikinci ligde oynamayı başarı sayan, süper ligi hedeflemeyen futbol takımından farkı kalmaz.


G.Kıbrıs'ta mevduata el koymak, yeni dengelerin bir göstergesidir

G.Kıbrıs'ta kurtarma planı olduğu söylenen şey aslında tam bir iflas ilanıdır. Şimdi sormak lazım; IMF, AMB ve AB Komisyonu işler buraya gelene kadar neden beklediler, önlem almadılar? Kasım 2011 tarihinde yayımlanan G.Kıbrıs'a ait IMF IV. Madde Konsültasyon Raporu neden hasıraltı edildi? Mevduatlarını G. Kıbrıs bankalarında tutan Ruslar bu işten ne kadar zarar görecek? Küçük bir ekonomi deyip geçmemek lazım. Tehlikeli ve yayılma etkisi çok olacak bir yöntem deneniyor. Bundan sonra Avrupa'da çıkacak bir krizin çözümünde bu örnek yadsınamaz. Olur da diğer küçük üye ülkelerde sorun çıkarsa onlara da aynı acı ilaç içirilmeye çalışılacak. Bundan sonra kriz çözüm paketlerinde önceden çok sık görülmeyen sıra dışı önlemler görmeye hazır olmakta yarar var.


Hakan Özyıldız - 20.03.2013
Toplam Ziyaretçi: 15456