Cari açığa neden olan iki yapısal sorun
Cari açık konusunu biraz uzattığımın farkındayım.
Ekonomik konjonktüre bağlı sorunları bir yana bırakalım. Enerjide dışa bağımlılık gibi çözümü dışarıya bağlı ve kolay olmayanlar için de uzun vadeli seçenekleri düşünelim. Bugün, kısa vadede olmasa da, niyet edilirse ülke içinde uygulanacak politikalarla çözüm bulunabilecek iki konuya değineceğim.
DAHİLDE İŞLEME REJİMİ
Enerjide olduğu gibi üretimde de dışa bağımlılık cari açığı olumsuz etkileyen bir uygulama. İhraç ürünlerinde ithal katkısının az olmadığına önceki yazılarımda değinmiştim. Ama işin ilginç yanı, devlet dahilde işleme rejimiyle (DİR) ithal girdiyi destekliyor. İhracat yapmak için dışarıdan hammadde, ara madde veya ambalaj malzemesi getirenlere muafiyetler uyguluyor. Gümrük vergisi, ithalden alınan KDV, dış ticarette standardizasyon düzenlemelerine tabi olmama, ödenmiş vergilerin geri alınması olanağı, bazı resim ve harçlardan muafiyet ilk akla gelen kolaylıklar. Devletin verdiği vergisel teşviklere ve çeşitli kolaylıklara karşılık, ihracatçılar ihracat taahüdünde bulunuyor.
Eskiden DİR verileri Ekonomi Bakanlığı'nın sitesinde yayımlanırdı. Son yıllarda şeffalık konusunda görülen gerilemelerden birisi de burada yaşandı. Dolayısıyla son yılların verileriyle çalışma yapmak imkânsız. Uzmanların 1996-2005 yılları için yaptığı hesaplara göre, toplam ihracatın yarısından biraz fazlası DİR çerçevesinde yapılmış. Aynı yıllar için yapılan sektörel hesaplamalara göre, elektronik, demir-çelik, demir dışı metaller gibi sektörlerdeki ihracatta dışa bağımlılık yüzde 70'ler düzeyinde. Dokuma ve giyim sektöründe de yüzde 50'den biraz fazla.
Belki aklınıza "İhracat için gerekli olan ithal girdinin kolaylıkla sağlanmasında ne yanlışlık var?" şeklinde bir soru gelebilir. Uygulamada bakılması gereken şey, kolaylık sağlamanın geçici olup olmadığı ve istismar oranının yüksekliği. Eğer sağlanan kolaylıklara bir de değerli yerli para nedeniyle oluşan aşırı ithalat baskısıyla kalıcılık kazandırılırsa, içerideki üretim düşer. Buna DİR ile verilen sözlerin yerine getirilmemesine ceza vermek yerine devamlı af uygulamayı da eklerseniz resim biraz daha iyi anlaşılabilir.
ÇALIŞAN NÜFUS VE TASARRUF OLANAĞI
Çözümünü kendi iç dinamiklerimizle bulabilebileceğimiz ikinci konu, işgücüne katılma oranı. Son aylarda yükselme eğiliminde olan çalışan sayısı, gelişmiş ekonomilerle karşılaştırıldığında çok düşük.
TÜİK'e göre nüfusumuz 75 milyon civarında. İstihdam edilen 25 milyon. Toplamın yüzde 40 kadarı kayıtdışı çalışıyor. 3 milyon çalışan ücretsiz aile işçisi durumunda. 16 milyon kişi de ücretli ve yevmiyeli.
Rakamlardan, ülkede 1 kişinin çalışıp ortalama 3 kişiye baktığı anlaşılıyor. Çalışan deyince aklınıza aylık geliri birkaç bin lira olan insanlar gelmesin. Çoğu ücretsiz veya yevmiyeli yani düzenli geliri olmayan insanlar. Kazançları bırakın ailesini, kendi geçimine yetmiyor. Zorunlu olarak borçlanıyor ve günlük harcamasını yapmaya çalışıyorlar.
Bu gerçekler dururken siyasetçiler 3 çocuk tartışması başlattılar. Konuyu tasarruf-yatırım açığı, cari denge açısından ele alırsak... 3 çocuğu olan annenin çalışmak yerine çocuklarına bakmayı seçmesi daha mantıklı. İşe başlayınca vereceği kreş parası kazancından fazla olur. Kadın çalışamazsa 5 kişilik aile, bir kişinin, babanın elde edeceği gelire kalır, tasarruf hayal olur.
Bunun yerine başta ev kadınları olmak üzere kadın istihdamına çözüm önerileri geliştirerek aileye daha fazla gelir olanağı sağlamayı düşünmek lazım. O zaman borçlanma ihtiyacı azalır, dışarıdan tasarruf ithal edilmez, cari açık kalıcı olarak düşer.
Hakan Özyıldız - 20.02.2013