Bireysel borçlarda gelişen sorunlar
Sayın Ali Babacan uyarılarına devam ediyor. "Borç yiyen kesesinden yer" söylemiyle, İspanya ve diğer ülke örneklerine değinerek, kişilerin kendi borçlanmalarına "gönüllü" sınırlamalar getirmesinin yararlı olacağını söylüyor.
Benzeri uyarılar, İstanbul Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odasının "Tüketici Kredileri ve Borçların Türkiye Panoraması" adlı raporunda da yer alıyor. Son yıllarda bireysel kredilerdeki yükselişe değinen çalışma, insanların artık eski borçlarını ödeyebilmek için yeniden borçlanma evresine geçtiklerini iddia ediyor. Özellikle kredi kartları borçlarındaki artış son beş yılda iki katına ulaşmış.
İnsanların bu hızla bireysel kredilere yönelmelerinin temel nedenlerinden birisi gelirleri ile ihtiyaçları arasındaki bağlantının kopması. Gerek tüketim eğilimlerindeki değişim gerek kitle iletişim araçlarında yaşanan hız insanlara daha çok tüketme ivmesi veriyor.
Geçen yüzyılın sonunda sadece Batı'nın sanayileşmiş ekonomilerinin bir hastalığı olarak görülen tüketim çılgınlığı, özellikle bu yüzyılın başından sonra tüm dünyaya hızla yayıldı. İnsanlar arasında, ülke, milliyet, din, cinsiyet ve yaş farkı gözetmeksizin, ortak tüketici davranışları oluşmaya başladı. Artık, Amerika'da dizayn edilen, Çin'de üretilen bir ürünün ilk alıcısı olabilmek için Polonya'da mağazanın önünde gece yarısında sıraya girme çılgınlıkları yaşanıyor. Bunu televiyondan seyreden Türkiye'deki tüketici de ürünü merak etmeye başlıyor. Bir süre sonra satış ve taksitlendirme kampanyaları başlayınca, o da koşup son model ürüne kavuşmanın hazzını, mutluluğunu yaşıyor. Satın alırken "Nasıl olsa, benim kredi kartım taksitli ödemeye uygun, sorun olmaz" diye düşünüyor.
Ancak, Merkez Bankası'nın son açıkladığı veriler, bireysel kredilere yönelik bazı öncü göstergeler içeriyor. Haziran sonu itibarıyla, ferdi kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin toplamı 580 bini geçmiş. Bu altı aylık toplam. Geçen yılın on iki aylık toplamı 538 bin kişi kadar. 2010 yılında ise sadece 398.181 kişi. Rakamdaki artış çok büyük.
Artışın arkasındaki nedenlerden birisi, son dönemde kredi kartlarında yapılan minimum ödeme limitinin yükseltilmesi. Daha önce bir kartın limiti dolunca öteki kartı ve/veya bankadan aldığı tüketici kredisini kullananlar şimdi zorlanmaya başladılar. Burada ikinci neden devreye giriyor. En az ödeme limiti yükseltilince, insanların maaş veya ücretleri aynı oranda yükselmediği için borç taksitlerini ödeyememeye başladılar.
Şimdilik ailelerde sorun olan bu gelişme, aynı hızla devam ederse ekonomiye dert olabilir. Çünkü, gelirlerin istendiği kadar artmaması ekonominin büyüme hızında görülen yavaşlamadan kaynaklanıyor. Burada ekonominin bilinen kuralı işlemeye başlıyor. Ekonomi büyürken alınan borçları, küçülürken geri ödemek çok zor.
Okumayan toplum
TÜİK istatistikleri, Türkiye'de insanların okumadığını gösteriyor. Rakamlara göre, 1999 yılında 1.193 kütüphane varmış. Okuyucu sayısı ise 21.4 milyon kişiymiş. Toplam nüfusun yüzde 33'ünden fazlası okuyormuş. On yıl sonra, 2009 yılında hem kütüphane hem de okuyucu sayısı azalmış. Kütüphane sayısı 1.050'ye, okuyucu sayısı ise 20.6 milyon kişiye düşmüş. Nüfusun çoğaldığını 73 milyon kişiyi geçtiğini göz önüne alırsak, sadece yüzde 28'i okuyucu olmuş. Kütüphanelerin çoğunun bulunduğu üniversitelerde öğrenci sayısı azalmadığına göre, değişimde insanımızın okumama sorununun etken olduğunu söylemek çok yanlış olmaz.
Dünyada, ülkemizde ve özellikle çevremizde bu kadar önemli gelişmeler yaşanırken, "mesajlaşmadaki", "twitleşme"deki artışı okuma sayamayacağımıza göre, eğitim sistemini baştan aşağı ele almanın zamanı geçiyor.
Hakan Özyıldız - 08.08.2012