Harcayacak gelir var mı?
Ekonomide talep yaratmak önemlidir. İnsanlar, şirketler ve kamu talep ettikçe üretim ve ithalat yapılır. İdeal olan talep edilenden fazlasını üretmek ve dışarıya ihraç etmektir. Çünkü, bizdeki petrol ve doğalgaz örneğinde olduğu gibi, dışarıdan ithal edilmesi zorunlu olan mallar için gerekli olan döviz ihracatla bulunabilirse çok iyi olur. Talebin sürekli ve sürdürülebilir olması hanehalkının, insanların gelirleriyle doğrudan bağlantılıdır. Diğer bir deyimle, harcayabilecek hane sayısı ne kadar çoksa, ekonominin büyümesi o kadar hızlı ve kaliteli olur. Çünkü üretim de bu talebe göre yapılacağından, talepteki sürdürülebilirlik, arzı ve büyümeyi yönlendirir. Aşağıdaki tablo bir Deutchebank çalışmasından alındı. Araştırmacılar, ülkeler itibarıyla, ailelerin harcanabilir gelir dilimlerini ayırmışlar. 2011 yılı sonu itibarıyla, yıllık 5.000 dolardan az harcama yapan aileleri fakir, 150.000 dolardan çok
harcayanı da zengin kabul etmişler.
TÜRKİYE’DE ALT GELİR GRUPLARINDA BİRİKİM VAR
Tablodan da görüleceği üzere, en çok zengini olan ülke ABD. Dünya ekonomisinin motoru
olmasının nedeni de buradan kaynaklanıyor. Ailelerin yüzde 16’sı zenginlik sınırının üstünde harcama yapabiliyor. Türkiye’de ise ailelerin sadece 1.7’si zengin sayılıyor. En çok aile alt orta düzeyde harcama yapabilenlerden oluşuyor. Fakir aile sayısı diğer OECD üyesi ülkelerden oldukça yüksek. Yine de çok üzülmeye gerek yok. Çin, Rusya ve Hindistan’dan daha iyiyiz. Çin’in bizden daha hızlı büyümesinini nedeni, dışarıya mal satabilmesi ve nüfusun çokluğu. Bizdeki bu dağılımda, ailelerin elde ettiği gelirin düşüklüğü asıl etken. Son 30 yılda hızlanan şehre göç, az gelirle çok harcama ihtiyacını doğurdu. Ancak, kadınların işgücüne katılamaması, erkeklerin de çoğunlukla nitelikli,
çok ve sürekli gelir getiren işler bulamaması, harcanabilir geliri sınırlıyor. Düşünsenize, bu ülkede işgücüne katılım oranı yarıdan az. Diğer bir deyimle çalışabilir durumdaki insanların sadece yarısı iş ve aş peşinde. Bir de 14 yaşından küçükleri hesaba ekleyin, neredeyse nüfusun üçte biri çalışıp, kalanına bakıyor. Çoğu ailede sadece bir kişinin, erkeğin geliri var. O da çoğunlukla, yevmiyeli, geçici işlerde veya tarım sektöründe olunca ailelerin yüzde 82’si alt orta gelir grubu ve altında harcama yapabiliyor. Ancak, yapabilecekleri çok fazla bir şey yok, ellerinden geldiğince hayata tutunmaya
çalışıyorlar. İdare etmeye çalışsalar da, şehirdeki yaşam, kırsal kesimden çok faklı. İnsanı, geliri az olsa da, ister istemez tüketime zorluyor. Son yıllarda tüketici kredileri ve kredi kartlarından
borçlanmalardaki artışın bir nedeni bu. Ancak borçlanarak tüketmenin de bir sınırı var. Bu limit sadece bizi etkilemiyor. Amerika ve birçok Euro Bölgesi ekonomisinde hanehalkının aşırı borçlu olması sonucu krizden çıkış süreci uzuyor. Para politikasının çözüm bulamadığı nokta da burası zaten. Merkez Bankaları, bankalara ucuz para vererek yeni borç vermelerini teşvik etmeye çalışıyorlar. Halbuki insanların, harcayabilmek için yeni borca değil gelire ihtiyaçları var.
Harcanabilir geliri büyütmek için ise maliye politikasından başka çok etkin araç yok. Vergi ve sosyal transferlerde değişiklikler yapılmadan çözüm bulmak zor. Ancak fiskal politikalarda genişlemeye gidebilmek için de gelir yaratabilecek veya çok zorlanmadan borç bulunabilecek ekonomik bir ortam lazım. O da hanehalkının, bankaların ve şirketlerin bilançolarının daha iyi olmasına bağlı. Özetle fasit dairenin içinde dönülüp duruluyor. Çözüm yükü en geniş kesimin sırtına yıkıp, yayabilmekte. Demokrasilerde oy hesabı yapınca bu iş hiç kolay değil.
Hakan Özyıldız - 07.08.2012