Avrupa'da bankacılık acil çözüm bekliyor

Geçen hafta Kopenhag'da bir araya gelen Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) üyeleri, en çok Avrupa krizi ve çözüm önerilerini konuştular. Amacı gelişmekte olan ülke ekonomilerinin sorunlarıyla ilgilenmek olan IIF'nin toplantıları, Kriz nedeniyle daha çok gelişmiş ülkelerin sorunlarının tartışıldığı bir ortam haline dönüştü.
Çoğunluk gidişatı beğenmiyor. Ruh hallerini özetleyecek en güzel sunum başlığı şu; "Artık hepimiz Japon'uz". Yani, Japonya'da 1990'lardan bu yana yaşanan durgunluğun, diğer gelişmiş ekonomilerde de görüleceğini iddia ediyorlar.

ATLANTİK'İN İKİ YAKASI DA DERTLİ
Amerika tarafının sorunu, fiskal önlemlerin büyümeci etkilerinin yavaşlamaya başlaması. Her geçen gün patinaj yapan ekonomiye canlılık kazandırabilmek için, FED'in yapacağı yeni bir parasal genişlemenin yeterli olmayacağı düşünülüyor. Gözler kasım ayında yapılacak seçimlerin sonuçlarına çevrilmiş durumda. Başkan'ın kim olacağından çok, Kongre'nin yapısı merak ediliyor. Eğer yürütme ve yasama farklı partilerden oluşursa, bugün yaşanan karar alamama sürecinin devam edeceğinden endişe ediliyor.
Avrupa yakasının hikâyesi ise biraz daha karışık. Birkaç ay öncesine kadar, para birliğinin devam ettirilebilmesi için önce fiskal birlik tartışıldı. Sonunda Almanlar, Fransızların da desteğiyle bir kurallar demetini kabul ettirdiler. Ülke bütçelerinin parlamentolarında görüşülmeden önce AB Komisyonu'nda denetlenmesine yetki verilmesiyle sorun çözülmüş gibi gösterildi.
Ancak bugün, kısa vadede çözülmesi gereken en temel problemin Avrupa bankacılık sistemi olduğu hususunda bir görüş birliği var. Özellikle güney ülkelerinin bankalarının bazıları, aktif kalitelerindeki bozukluklar ve sermaye yetersizliği sorunlarıyla karşı karşıya. Bu bankalar verdikleri kredilerin bir bölümünü tahsil edemiyor. Özellikle gayrimenkul kredilerinde sorunlar oldukça büyük. Evlerin, işyerlerinin piyasa değerleri alınan borç miktarının altına düşmüş. Diğer bir deyişle, borç alanlar ellerindeki evi satsa borcunu ödeyemiyor.
Yanı sıra, birçok bankanın yatırım yaptığı menkul kıymetlerin bazılarının değer kaybı oldukça büyümüş durumda. Örneğin alırken değeri 100 Euro olan bir şirket/banka/ülke bonosunun bugünkü piyasa değeri, bono çıkaran şirketin/bankanın/ülkenin kredi notu düştüğü için 90-95 Euro'ya düşmüş durumda. Eğer bonoyu elinde tutan bankanın mudisi parasını çekene kadar bono eski değerine ulaşamazsa, aradaki farkı ya sermayeden ya da Avrupa Merkez Bankası'ndan (AMB) borçlanarak ödeyebilecek.

SERMAYEDARLAR DEĞİŞECEK (Mİ?)
AMB bu ve diğer nedenlerle bankalara para akıtmaya devam ediyor. Ama kalıcı çözüm sorunlu bankalara yeni sermaye bulmaktan geçtiği için yaraya melhem olmuyor. Biraz süre geçince yara tekrar iltihaplanıyor.
Bazıları her ülke kendi bankasına çözüm bulsun, sermayelendirsin önerisini getiriyor. Ancak bunun için kamu hazinelerinin dolu olması lazım. Ne yazık ki, bankacılık sorunu olan ülkerin hazinelerinin durumu da hazin. Bütçeleri açık, kamu borç stokları büyük. Bankalara sermeye verebilmeleri için ülke dışından para bulmaları gerekiyor. Bu durumda akla ilk gelen ülke Almanya. Onlar da para vermek için şimdi Euro Bölgesi'ndeki bankacılık kurallarının yeniden düzenlenmesini, batan bankaların yeniden yapılandırıldıktan sonra satılmasını, gerekirse eski sahiplerinin elinden alınmasını öneriyorlar. Aslında kavga da buradan çıkıyor zaten. Şu an elinde banka alacak kadar birikimi olan ülke hangisi? Bankası sorunlu olanlar, bütün sorunlu bankalar onların eline geçecek korkusu yaşıyor.
Kısa vadede kolay çözüm yokmuş gibi görünüyor. İşler biraz daha sıkışınca, Almanlara bazı tavizler verilerek bu konuda da bir orta yol bulunacaktır. Yeter ki o zamana kadar ortalık karışmasın.


Hakan Özyıldız - 13.06.2012
Toplam Ziyaretçi: 338267