G-20'de dış ticarette korumacılık artıyor

Krizin başlangıcından bu yana her G-20 ve AB liderler toplantısı öncesinde piyasalara, çözüme yönelik olumlu beklentiler pompalanıyor. Son toplantının bir öncekinden farklı olduğu, bu sefer çözüme yaklaşıldığı söyleniyor. Buna rağmen seçimler ve çoğu siyasetçinin konuya bakış açısındaki sorunlar nedeniyle karar almaya yönelik adımlar bir türlü atılamıyor.
Buna en iyi örnek korumacılıkta görülen artışlar. Sonuç duyurularına bakarsanız liderler dış ticaretin daha da serbestleştirilmesi için uyarılarda bulunuyorlar. Büyüme için cari açık fazlası veren Çin ve Almanya gibi ülkelerin, serbest ticaret ortamında daha fazla ithalat yapmasını istiyorlar.
Ancak yaşanan gerçekler farklı. 2009 yılından sonra yayımlanmaya başlanan "Global Trade Alert", Küresel Dış Ticaret Alarmı Raporu'na göre korumacı önlemler hızla çoğalıyor. Örneğin, 2009 ve 2011 yılları arasında 300 yeni önlem tanımlanırken, bu rakam son altı ayda 400 olmuş. Son G-20 zirvesinden bugüne uygulanmaya başlanan 110 önlemin 89 tanesi G-20 üyesi ülkelere ait. Bir tür söylem-eylem farklılaşması.
İşin daha kötüsü, uygulanan önlemler şeffaf değil. Üstü kapalı, tarife dışı ve keyfi uygulamalar. Ayrıca ülkeden ülkeye değişiyor. Korumacı önlem, ithalatın çok yapıldığı ülkeye uygulanırken, aynı malın ithal edildiği başka bir ülkeye uygulanmıyor. Böylelikle, uluslararası yaptırımlardan kaçınılmaya çalışılıyor.
Serbest ticareti savunanlara göre, bu gelişme dünyada ekonomik düzelmeyi geciktirici etki yaratacaktır. Yanı sıra acil önlem alınamazsa, diğer ülkelere de yayılma tehlikesi var. Biliyorsunuz, kriz sürdükçe korumacılıktan geriye dönüş oldukça zor.

BÜTÇE BAZI UYARI MESAJLARI VERİYOR
Devletin bütçesi, ailenin bütçesinden çok farklı değildir. Aileler de harcama yaparken düzenli gelirlerini dikkate almaz, ayaklarını yorganlarına göre uzatmazlarsa bütçeleri açık vermeye başlar. Açık büyümeye başlayınca önce eşten dosttan yardım istenir, sonra kredi kartı ödemeleri minimuma çekilerek borç biriktirilmeye başlanır. En sonunda, "borç bini aşınca" başka bankadan tüketici kredisi alınır. Bunlar da yetmeyince, evdeki gümüşler satılmak üzere kuyumcuya gidilir.
Devletin düzenli geliri vergilerdir. Düzenli harcamaları da faiz dışı harcamalar. Diğer bir deyimle, devlet toplayabildiği vergilere yakın faiz dışı harcama yapar. Eğer tahmin edilenden daha az vergi geliri toplanıyorsa, fark vergi dışı gelirlerle olabildiğince kapatılır. Böylelikle aşırı borçlanma engellenebilir.
Tabloda, ocak-mayıs dönemlerindeki bütçe verileri, bu açıdan ele alındı. Görüldüğü gibi, 2012 yılında, vergi gelirlerinin faiz dışı harcamaları karşılama oranı, geçen yıla göre kötüleşmiş. Diğer bir deyimle vergi gelirlerindeki artış, faiz dışı harcamalardaki artıştan daha yavaş. Sürdürülebilirlik açısından çok önemli olan bu göstergenin yıl sonuna kadar düzelmesi, faiz baskısı açısından yararlı olacaktır.
Sürdürülebilirlik açısından diğer önemli bir gösterge de vergi dışı gelirlerin, aynı dönemdeki faiz ödemelerine yetip yetmediğidir. Tablodan görüleceği gibi, önceki senelerde yetersiz olan bu gelirler bu yıl faiz harcamalarının üstünde gerçekleşmiş. Bu olumlu gelişmenin arkasında, bu yıl Merkez Bankası'nın Hazine'ye ödediği temettü gelirlerinin olağanüstü performansı var. Bu kalemi çıkarırsanız oran yüzde 80'ler düzeyine düşüyor. Vergi dışı gelirler faiz ödemelerine yetmiyor. Bütçenin orta vadeli sağlam ve sürdürülebilir yapıya kavuşabilmesi için, iki oranın da yüzde 100'ün üstünde olması lazım. Tabii, öncelik gelir çoğaltmakta değil, faiz harcamalarını düşürmekte olmak kaydıyla.


Hakan Özyıldız - 20.06.2012
Toplam Ziyaretçi: 15456