Suriye sorununun ekonomik etkileri
Uzmanı olmadığım için, uçağımızın düşürülmesi olayının askeri ve diplomatik sonuçlarını yorumlamaktan kaçınıyorum. Ancak bir şeyi belirtmeden de geçemeyeceğim. Hatırlamakta yarar var; "Efe dizini büker, ama başını eğmez, dik tutar". Kimse yurtta ve dünyada barışı ilke edinen Türkiye'nin gücünü denemeye kalkışmasın. Karşılıklı dostluk politikaları bölgede yaşayan herkesin yararına olacaktır.
Biz olayın ekonomik etkilerine bakalım.
Sürekli yazıyorum, dünya krizi devam ediyor. Ne yazık ki, ne Amerika'da ne de Avrupa'da dertlere kalıcı çözümler henüz bulunamadı. Avrupalı liderler hafta sonunda çözüm arayışları için yine toplanacaklar. Ancak beklentiler olumlu değil. Sonuca yönelik küçük adımlar atılsa bile etkisi pozitif olacak. Kısacası gelişmiş ülkelerde ekonomik ortam sıkıntılı.
Son günlerde BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ekonomilerinden gelen haberlerde çok iç açıcı değil. Hızlı faiz indirimlerine ve birçok teşvik tedbirine rağmen, ekonomiler büyümede ivme kaybetmeye başladı. Dolayısıyla, G-20 ekonomilerinin çoğunda büyüme sorunlu. Dış talep beklendiği kadar canlı değil.
Belki bazıları, "Dışarıdan öncelikle beklediğimiz turizm ve ihracat artışı değil, cari açığı finanse edecek para" diyebilirler. "Ekonomilerde büyüme sıkıntısı varsa, merkez bankaları piyasalara daha çok para verdikleri sürece sorun olmaz" diye düşünebilirler. Kısmen haklıdırlar da.
Piyasalarda yukarıda özetlenen genel riskler zaten fiyatlanmış durumda. Bu tür bir konjonktürde, yeni bir gelişme olmadığı sürece bugün yaşananlardan çok farklı bir gelişme olmasını beklememek lazım. Ancak, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımızı kullanmak adına bazı beklenmedik askeri gelişmeler olursa, yeni risk hesapları yapılmaya başlanır. O zaman çok daha dikkatli olunmasında yarar var.
Sayıştay denetiminde değişim
TBMM'de yine bir Torba Kanun teklifi, yine önemli bir değişiklik var. Sayıştay denetimine yeni bir yaklaşım geliyor. Teklifte, "Denetim raporlarında, kamu idaresinin yerine geçerek belirli bir iş ve işlemin yapılmasını veya belirli bir politikanın uygulamasını zorunlu kılacak, kamu idaresinin takdir yetkisini sınırlayacak veya ortadan kaldıracak görüş ve talep içeren rapor düzenlenemez" deniyor.
Metni biraz açarsak; Sayıştay, kamu kurum ve kurumlarını denetlerken performans denetimi vb esasları öne çıkararak raporlar düzenleme hakkına sahip. Şimdi getirilen düzenleme ile Sayıştay'a "Bu denetimlerde fazla ileri gitme" mesajı veriliyor. "Sen sadece evrakları, hesapları incele. Eğer yasalara uyumsuzluk varsa rapor yaz, TBMM'yi bilgilendir" deniyor. Örneğin, ilgili kuruluş köprü yapmakla görevlendirilmişse, Sayıştay yapılan harcamaların doğru ve yerinde yapıldığına bakacak. Ancak, raporunda "Köprünün yeri yanlış seçilmiş, pahalı teknik kullanılmış" gibi görüşlere yer veremeyecek.
Olayın biraz daha arkasına gidebilirsek, konu çok eski ve can alıcı. Demokrasilerde seçilmişler ile atanmışlar arasındaki en büyük tarışma "iyi bir iş yapmak ile bir işi iyi yapmak" arasındaki çelişkidir. Diğer bir deyimle, hangi işin ülkeye, ekonomiye yararlı olduğunun kararını, tek başına seçilmişler mi verecek, yoksa atanmışların da görüşünü alacaklar mı? "Hayır, atanmışlar sadece işlerini iyi yapsınlar, siyasilerin aldıkları her karar yerindedir, doğrudur. Onlar yanlış yaparlarsa seçimlerde hesabını verirler" denebilir.
Anlaşılan Sayıştay'ın bazı raporlarında kamu kurumlarında yapılan bazı işler eleştirilmiş. Yargının bir parçası olan Sayıştay'ın bu eylemi yürütme tarafından beğenilmemiş, "Artık işime fazla karışma" demeye getiriyor.
Önceleri şeffaflığa ve hesap verebilirliğe oldukça önem verilirken bu tür bir değişime onay verilmesinin nedenini anlamak biraz zor.
Hakan Özyıldız - 27.06.2012