Avrupa'nın işi neden zor?
Avrupa’nın dertleri kamu borçlarından kaynaklanmıyor, herkes borçlu. Sorunun ne kadar derin olduğunu biraz daha iyi anlayabilmek için 22 Haziran 2012 tarihli Wall Street Journal’da (WSJ) yayımlanan bir habere bakmak yeterli. Haberde Avrupa’nın en büyük 11 bankasının bilanço büyüklükleri ve riskli olarak değerlendirilen varlıklarının toplamı veriliyor. Bu bankalar bugüne kadar sorunlu olduğu bilinen ve para aktarılanlar değil. Bölgenin en büyük Alman, Fransız, İtalyan, İngiliz ve İspanyol bankaları. Bu devlerin aktif toplamları yaklaşık 17 trilyon dolar kadar. Öyle sıradan bankalar değiller.
Ekonomideki yerleri çok önemli. Sorunlarının bir yandan genel olarak finansal sektörü, diğer yandan reel sektörü etkileyeceği kesin. Dolayısıyla olayın siyasi yanı da oldukça derin. Artık hepimiz Avrupa finansal sisteminde sorun olduğunu biliyoruz. Çözümün ekonomik değil siyasi olduğu konusunda çoğumuz hemfikiriz. Siyasilerin karar almakta zorlanmalarının nedeni, sorunun maddi külfetinin büyüklüğünde. WSJ’ın haberi bu bağlamda bize önemli ipuçları veriyor. Habere göre bu 11 bankadaki riskli olarak değerlendirilen aktiflerin toplamı 5.5 trilyon dolar civarında. Bu varlıkların hepsinin risk oranı eşit değil. Yüksek risk taşıyanlar da var, çok düşük riskli olanlar da. Çok basit bir hesap yaparak olayın vahametini anlayabilmek için ortalama kayıp oranını yüzde 20 alalım. Sonuç bankaların 1 trilyon dolar zarar etmeleri anlamına gelecektir. Toplarsanız bu 11 bankanın sermeyesi de bu rakama yakın. Böylesi bir durumda, bankaların sermeyeyi kediye yükledikleri iddia edilebilir. İşte çözümsüzlük burada ortaya çıkıyor. Herkesin kabul edeceği varsayımlarla, ciddi bir stres testi yapılsa resim tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacak. Ama finansal sektörün sorununu yapısal olarak çözebilmek için kötü aktifleri banka aktiflerinden temizlemek gerek. Daha küçüklerin dertlerine çare bulamamışken, ortak bir mekanizma yaratılmadan “kralların çıplak olduğunu” kimse söylemek istemiyor. Ancak, gelişmeler çok geniş bir kesimi rahatsız etmeye başladı. Atlantik’in karşı kıyısından birileri dayanamayıp bağırmaya başladı bile.
Bir kitap
Osman Tunaboylu devlete, Hazine’ye uzun yıllarını vermiş, deneyimli bir bürokrat. Bizden önceki kuşak Mülkiye (AÜ SBF) mezunu. Hazine’de kendisiyle ast-üst ilişkisi içinde çalışma şansım olmadı. Kendisi, ne zaman başımız sıkışsa yardımlarını esirgemez, bize devamlı yol gösterirdi. Biraz dertli olsak, cümlesine “Üzme tatlı canını...” diye başladığını, bize moral verdiğini hatırlarım. Osman Bey emekli olduktan sonra çok imrendiğim bir şey yapmaya başladı; kitap yazıyor. İlk kitabı “Rumeli’den Esen Yel” bir roman. Yeni kitabı “Babama Anlattığım Bürokrasi ve Bankacılık Hikâyeleri” (İmge Yayınevi, 2012) ise anılarını içeriyor.
Kitapta, kökeni bankalar yeminli murakıplığı olan Osman Bey’in, Hazine’deki ve TC Ziraat Bankası’ndaki deneyimleri geniş bir şekilde yer almış. 1980’li yıllardaki değişimler, banker faciası, bankaların liberalleşmeye gösterdikleri tepkiler hakkında geniş bilgiler var. 1990’lı yıllarda yaşanan yasal boşluklardan kötü niyetli bankacıların nasıl yararlanmaya çalıştıklarını anlatıyor Sayın Tunaboylu. Buna karşılık bazı politikacıların sorunlar karşısındaki tavırlarını, bürokrasinin mücadelesini anlatmış. Zamanında duyduğum ama içeriğini tam olarak bilemediğim bazı olayların detaylarını öğrenmek bana büyük zevk verdi. Kitap eski günleri, 2001 krizinde ve öncesinde yaşadığım bazı olayları tekrar hatırlamamı sağladı. Düşünmeme ve yeniden değerlendirmeler yapmama yardımcı oldu. Ellerine sağlık üstat. Yeni kitaplarını bekliyoruz. Gençlerin bu tür değerlendirmelere ihtiyacı var.
Hakan Özyıldız - 30.06.2012