Döviz dengeleri içeride 'FED Watcher'lar yaratıyor

Artık bankalar ve şirketler sanayileşmiş ülkelerdeki merkez bankalarını çok yakından izlemeye başladılar. Çoğu birer "FED Watcher" oldular.
Amerika'da "FED Watcher"ların işi merkez bankasını izlemektir. FED'in attığı her adımdan, yöneticilerinin söylediği her sözden bir anlam çıkarmaya, yorum yapmaya çalışırlar. İşleri budur, bankalara FED'in işlemleri üzerinden para kazandırırlar.
Küresel kriz sonrasında piyasalara bolca para şırınga eden merkez bankaları, tüm dünyayı etkileri altına aldılar. Bu işi ilkönce FED başlattı. Ardından İngiltere, Avrupa ve Japonya merkez bankaları takip etti. Dünyada ucuz dolara, euroya erişmek kolaylaştı. Gelişmeler dövize ihtiyacı olan ülkelerdeki dengeleri kısa vadede olumlu etkiledi.
Artık piyasalar bu paraya alıştı. Risk hesaplarını yaparken yeni parasal genişlemeyi en başa koyuyorlar. Ancak her şeyin bir sonu olduğu gibi verilen paranın geri çekileceği bir dönem de gelecek. Beklenenden erken olursa zararlar oluşabilir.
Türkiye ekonomisinin döviz dengeleri, İngilizce bilenlerimizi, "Acaba FED 3. Parasal Genişleme'ye (QE3) ne zaman gidecek?" diye sabah akşam Amerika medyasını izlemeye başlattı. FED'in ve Avrupa Merkez Bankası'nın yöneticilerinin söyledikleri artık Türk basınında daha geniş yer bulmaya başladı.
Gelin ülkenin döviz dengelerine biraz daha yakından bakalım.

BANKALAR DÖVİZ BORÇLANMAYA DEVAM
TC Merkez Bankası hafta başında yeni döviz verileri yayımladı. Biri Türkiye'nin kısa vadeli dış borç stoku. Stok ocak ayı itibarıyla 87 milyar doları geçmiş. Bu rakamın küresel krizden önceki yıllarda 40 milyar dolarlar düzeyinde olduğu hatırlanırsa, dört yılda bir kat büyümesinin neden ve sonuçlarını çok iyi analiz etmek gerekiyor.
Kısa vadeli döviz borçlarını en çok büyüten bankalar. Bahsi geçen dönemin başında 20 milyar dolarlar olan kısa vadeli borçları 55.7 milyar dolara ulaşmış. Buna 35 milyar dolarlık uzun vadeli borçları da eklerseniz döviz yükümlülükleri artmış.
Bu gelişmenin bir nedeni son aylarda TL mevduatta görülen daralma. TL'nin hepsi kredi olarak müşteriye veriliyor. Bu durum kâr marjları daralan ve büyümek isteyen sektörün ucuz, uzun vadeli döviz kaynaklarına yönelmesine yol açıyor. Başta devlet kâğıtları olmak üzere diğer varlıklar, çoğunlukla dövizle fonlanıyor.
TCMB'nin yayımladığı diğer veri olan Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) rakamları, bankaların döviz varlıkları ve yükümlülükleri arasındaki farkın 60 milyar dolara ulaştığını gösteriyor.

ŞİRKETLER İÇERİDEN DÖVİZ BORÇLANMAYI ÇOĞALTMIŞ
Özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borçlarına finansal olmayan şirketler açısından bakarsanız resim biraz farklı. Kriz öncesi 100 milyar dolar düzeyinde olan uzun vadeli stok, ocak ayında 86 milyar dolara düşmüş. Buna 30 milyar dolarlık kısa vadeli dış borçları ekleyince rakamın önceki yıllara oranla çok değişmediği anlaşılıyor.
Ancak, 2010 yılından sonra içeriden dövizle borçlanma olanağına kavuşan şirketlerin, yerel bankalardan aldıkları dövizli kredi rakamlarını resme eklemeden kesin bir yorum yapmamak lazım. BDDK'nın verilerine göre bu rakam 100 milyar doları geçmiş. Yani toplam dövizli borç 210 milyar dolardan fazla.
Bu rakamlardan anlaşıldığı kadarıyla, bankaların dışarıdan dövizle borçlanmalarının bir nedeni de içeride şirketlerin döviz kredisi taleplerindeki artış.
UYP verilerine göre, ocak ayında sıcak para stoku 197 milyar dolara çıkmış. Görünen o ki, dışarıdan sıcak para geldiği sürece sorun olmayacak. Tabii eğer uzun vadede ekonomide yarattığı tahribat bir kenara bırakılır ve olaya miyop bakılırsa.


Hakan Özyıldız - 21.03.2012
Toplam Ziyaretçi: 15456