İspanya, Fransız seçimleri ve AMB'nin rolü!
Çoğumuz Avrupa ekonomilerinden sıkıldık. İrlanda ile başladı, sonra Portekiz’le devam etti. Yunanistan aylarca gündemden düşmedi. Borçlar yeniden yapılandırılınca bu iş bitti dendi. Bir ara İspanya ve İtalya’da konuşuldu, sonra unutulur gibi oldular. Ancak bu köşede hep değindiğimiz üzere; yapısal sorunlar çözülmediği sürece aynı ülkeleri, benzer konuları daha çok konuşacağız.
İSPANYA, BARCELONA GİBİ DEĞİL
Son yıllarda futbol izlerken birkaç takım dışındakiler bana zevk vermiyor. Severek izlediğim takımlardan birisi Barcelona. Şiir gibi top oynuyorlar. Eğer onların oynadığı futbolsa, bir süredir Türkiye’de oynanan nedir diye hep kendime soruyorum.
Neyse spor ekinde yazmıyorum. Biz yine ekonomiye dönelim. İspanya, birkaç gündür ekonomisiyle tekrar gündemde. Sorun bankacılık sisteminde. Avrupa bankasının ortak sorunu yaşanıyor. Mevduat çıkışları ve kredi dönüş sorunu yaşayan sistemin kamu kâğıtlarına yatırım yapma ve yeni kredi verme olanağı gittikçe azalıyor.
Sorunu biraz açalım. Ekonomi hızlı küçüldüğü için, başta konut kredileri olmak üzere hanehalkı ve şirketler, bankalara olan kredi borçlarını geri ödemekte zorlanıyorlar. Son yayımlanan verilere göre kötü kredilerin toplamı 144 milyar Euro’ya, toplam kredilerin yüzde 8.2’sine ulaşmış. Bu rakam 1994 yılından bu yana görülen en yüksek oran. Bankaların yeniden yapılandırılması, kötü borçların silinmesi ve sermaye açıklarının kapatılması kaçınılmaz hale gelmiş. Peki, bu Türkiye’de biliniyor da İspanya’da bilinmiyor mu? Herkes olayın farkında. Ama zararı kimin üstleneceğine karar verilemiyor. Almanya ve diğer AB üyeleri, “Rakam çok büyük, biz halkımıza yeni yükler yüklemek istemeyiz” diyorlar.
İspanya’da ise çözümün özel sektör kaynaklarıyla mı yoksa devletin parasıyla mı yapılacağına karar verilemiyor. Çünkü ne özel sektörün ne de devletin bu sorunu çözmeye yetecek gücü var. Bu nedenle çözümü Avrupa Merkez Bankası’ndan (AMB) sağlanan ucuz fonlamayla ötelemeye çalışıyorlar.
FRANSA’DA AMB’NİN ROLÜ TARTIŞILIYOR
Oysa AMB’nin rolü konusunda patronların bakışı farklılaşıyor. Hatırlayacaksınız. Yunanistan için çözümler tartışılırken Almanya ve Fransa, Avrupa’da kalıcı çözümün mali disiplin ve fiskal federalizm olduğunu ısrarla vurguladı. AB üyelerinin çoğu maliye politikalarına yeni kurallar ve yaptırımlar getiren düzenlemeleri kabul etti. Bütçe dengeleri ve kamu borçlanmaları konusundaki bazı egemenlik haklarını AB Komisyonu’na devrettiler.
Bu politika seçeneği özünde bir Alman geleneği. Sarkozy krizin derinleşmemesi, Almanların EFSF, EMS gibi kurtarma fonlarına yapacakları katkıyı garanti altına alabilmek için öneriyi destekledi.
Ancak yaklaşan Fransız seçimlerinde önde giden sosyalist aday Hollande, ekonomi programında büyüme için mali disipline değil AMB’nin gevşek para politikasına öncelik veriyor. Büyümek için bütçe desteğine ihtiyaç olduğunu, artacak açığın finansmanında AMB’nin doğrudan tahvil alım desteği de dahil elinden gelen her türlü desteği vermesi gerektiğini söylüyor. Amerika ve FED’i örnek gösteriyor. Öneri seçmende destek bulunca Sarkozy de bu yöne çark etmiş gibi görünüyor.
Konu önemli. Seçimlerden sonra Almanya ve diğerleri arasında krizde kurumların görevleri konusunda bir tartışma olmamalı. Çünkü Dünya Ticaret Örgütü ve IMF, Avrupa’daki borç krizine ve petrol fiyatlarındaki artışa ısrarla dikkat çekiyorlar. Bu bağlamda IMF’nin Avrupa bankalarının küçülmesi hakkında yaptığı uyarılar çok önemli. Uluslararası kuruluşların öngörüleri gerçekleşirse İspanya ve Avrupa’da işler çok umut verici değil. Dolayısıyla tüm kurumlar, yılın ilk yarısından sonra, yeni olası krizleri önlemeye her yönüyle hazırlıklı olmalı.
Hakan Özyıldız - 21.04.2012