Önümüzdeki aylara dikkat
Hazine, gelecek yıl iç borç geri ödemesinin yarısından fazlasını, ilk dört ayda yapacak. Geçmiş yıllardan miras kalan bu dönemsel birikim, her geçen yıl azalmakla beraber devam ediyor. Bu bağlamda, her şey yolunda giderse, kamunun faiz baskısı bu dönemde yoğunlaşacak. Aşırı olumsuzlukları azaltmak için iç ve dış dengelere göz atmak lazım.
İÇERİDEKİ SORUNLARI EN AZA İNDİRGEMEK LAZIM
İçeride en çok baskı bütçe dengelerinden gelebilir. Yılın ilk ayları, gelir açısından sıkıntılı geçer. Yanı sıra önceki yıldan kalanlar ve o yılın bütçesinden serbest bırakılan ödenekler, Hazine'ye nakit baskısı yaratırlar. Mart sonuna kadar rezervdeki birikimlerden idare edilir. Nisandan sonra beyana dayalı vergi gelirleri sayesinde nakit dengesi rahatlar.
Vergi gelirleriyle beraber özelleştirme, 2-B Arazileri, bedelli askerlik gibi uygulamalardan gelecek gelir kalemleri de önemli etkenlerdendir. Özelleştirme gelirlerinin biraz gecikmesi prosedür gereği normaldir. Ama ihale aşamalarının ve şirketlerin kredi bulma süreçlerinin ivedilikle tamamlanmasında büyük yarar var.
Tüm bunlar yaşanırken Hazine'nin rezerv biriktirme politikasındaki gelişmeleri de faiz üzerindeki baskıları düşürmek için önemlidir. Özellikle ekonomide yavaşlama beklendiği bir dönemde dolaylı vergilerin azalacağını bilen kamu borç idarecilerinin yüksek rezerv politikasından taviz vermemeleri önemlidir.
Böylelikle, kısa süreliğine de olsa olası sorunların bir bölümünü aza indirgenebilir; çevre kirlenmiş olsa bile, evin önü temizlemiş olur.
DIŞARIDA DERTLER ARTIYOR
Görünen o ki; sorun içeriyi temizlemekle bitmeyecek. Zaten içeriyi temizlemekten amaç, dışarıdan gelecek olumsuzlukları azaltmak olmalı.
Son aylarda kafamızı Avrupa'daki gelişmeler meşgul ediyordu. İrlanda, Yunanistan, Portekiz, İspanya derken birden İtalya ve Fransa'yı da konuşmaya başladık. Ama gelinen aşamada en azından çoğumuz sorunların çözümünün radikal yapısal reformlardan geçtiği konusunda aynı görüşteyiz. Fiskal yapı değişmeden, ülkeler bazı egemenlik haklarını Brüksel'e devretmeyi kabul etmeden, kalıcı çözüm uzak görünüyor. Çözüm Almanlara bağlı. Ama onlarda ekonomileri krizin kenarına kadar getirip, ülkeleri zor şartlara razı etmek gayretindeler. Bu doğru bir politika mıdır? Çok tartışmalı.
Avrupa'da gelecek yıl küçülme olmazsa en iyi sonuç, ekonominin büyümemesi. Bu gerçekten hareketle Atlantik'in öte yakasına bakmakta yarar var.
Amerika'da Demokratlar ile Cumhuriyetçilerin bütçe kesintileri üzerinde anlaşamaması ekonomide küçültücü etki yaratacak. Hatırlanacaktır, 2009 Krizi sonrasında FED'in genişlemeci para politikaları bütçede yapılan harcama artışları ve bazı vergi kesintileri ile desteklenmişti. O günlerdeki çöküşü engelleyen en pozitif gelişme bu tür maliye politikası esaslı canlandırma paketleriydi.
Şimdi gelinen aşamada, eğer ABD federal bütçesinde seçimlere kadar bir önlem alınamazsa, önceden alınan karar gereğince, harcamalardan otomatik kesinti yapılacak. Bazı Amerika merkezli çalışmalara göre, bu kesintilerin ekonomiye etkisi küçültücü yönde olacak. Bu etkinin 2012 yılında yüzde 1, 2013 yılında ise yüzde 3 civarında olacağı tahmin ediliyor.
Eğer bu tahminler doğru çıkar, Avrupa ve Amerika'da ekonomiler küçülürse, bunun Çin başta olmak üzere, Pasifik Bölgesi'ni etkilememesi beklenemez. Böylesi geniş negatif gelişmelerin yaşandığı bir dünyadan Türkiye'yi soyutlamak imkânsız.
Bu öngörülerin ne kadarı gerçekleşecek göreceğiz. Ama olasılıklar her geçen gün artıyor. Dolayısıyla, Hazine ve TC Merkez Bankası gelişmeleri daha yakından izliyor ve faizlerin daha da yükselmesi olasılığına karşı, bugünden politika seçenekleri geliştirmeye başlamış olmalılar.
Bu nedenle PPK'nın bugünkü toplantısı ayrı bir önem taşıyor.
Hakan Özyıldız - 23.11.2011