Her çalışan en az iki kişiye bakıyor
Nüfus yapısı ve çalışanların eğitim düzeyi, bir ülkenin büyümesi ve kalkınması için önemli verilerdir. Nüfusun çoğunluğu çalışıp, düzenli gelir elde edebiliyorsa, krizler hariç, ekonominin devresel hareketleri daha yumuşak olur. Diğer bir deyimle, işsizi, 15 yaş altı ve 65 yaş üstü nüfusu az olan toplumlarda büyüme ve küçülme oranları, genellikle, çok sert olmaz. Ülkede çocuk ve yaşlı çoksa, büyümeyi zorlaştırırlar. Çünkü, çalışanlar gelirlerini ya doğrudan bu insanlarla paylaşmak veya daha çok vergi vererek sosyal devleti güçlendirmek zorunda kalırlar. Yeteri kadar tasarruf yapamazlar. İçerideki tasarruf yetmeyince, büyüme dışarıdan alınan borçla finanse edilir.
BİRE İKİ
TÜİK verilerine bu açıdan bakınca, kayıtlı ve kayıtsız, istihdam edilenlerin toplam nüfusa oranı yüzde 35’ler civarında. Diğer bir deyimle her çalışan, ortalama iki kişiye bakmak durumunda. Eğer çalışanların çoğunluğu yüksek ücretli işlerde çalışıyorlarsa sorun yok. Öyle ya, ailede bir çalışan varsa, eşine ve bir çocuğa rahatlıkla bakabilir. Hatta bu tür çekirdek aileler, şehirlerde tercih edilir. Biliyorsunuz şehirleşme oranı, dünyada geçen yüzyılın ikinci yarısından sonra oldukça hızlandı. Özellikle II. Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan iç göçler sonucu Avrupa’da yüzde 90’lara kadar çıktı. Biz bu değişimi, 1970’li yıllardan sonra daha hızlı yaşamaya başladık. Önceleri nüfusun yüzde 35’leri şehirlerde yaşarken, şimdi yüzde 70’leri geçti. Kırsal kesimde bir kişinin iki insanı doyurması, ihtiyaçlarını karşılaması o kadar zor olmayabilir. Tarlada, bahçede çalışarak üretime katılabilmek için sadece kol gücü yeterli olabilmekte. Yani çok fazla eğitime gerek yok. Gıda hemen hemen bedava, ulaşıma ayrılan para çok küçük ve kira yok. Ancak, şehirdeki işlerin büyük bir çoğunluğu sadece kol gücüne dayanılarak yapalabilecek işler değil. Mutlaka eğitim gerekiyor. En basit iş için, bir ön eğitim, az da olsa bir tecrübe lazım. Kırsalda para verilmeden alınabilen her şey, su bile şehirde parayla. Bu nedenle, şehirde bir kişinin iki kişiye bakmasıyla, kırsalda bakması arasında önemli fark var.
ÇALIŞANLARIN MESLEKİ DAĞILIMI
Şehirleşme sonucunda artan gelir ihtiyacının hangi oranda karşılanabildiğini anlayabilmek için, çalışanların ne kadarının nitelikli işlerde çalıştıklarına bakmak gerekiyor. Türkiye ekonomisinin yüzde 9’undan azını oluşturan tarım kesimi, çalışanların yüzde 20’sinden fazlasını istihdam ediyor. Çok ama çok ilginç bir durum. Dikkat edin, üretim yok ama çalışan çok. Buna hizmet ve satış elemanları ile nitelik gerektirmeyen işlerde çalışanları da eklerseniz toplam istihdamın yarısına ulaşıyorsunuz. Bu ekonominin öncelikli yapısal sorunlarından birisi. Çünkü çok fazla nitelik gerektirmeyen bu tür işlerin çoğunluğu oluşturması iş bulmayı zorlaştırıyor. Diğer yandan ekonomide işgücünün verimlilik düzeyini de düşürüyor. Büyümeyi olumsuz etkiliyor. Bir de bu işlerden elde edilen gelirin, şehirleşen toplumlarda iki kişiye bakmaya ne kadar yeteceğine de bakmak lazım. Asgari ücret veya biraz üstündeki bir gelirle, hele bir de büyük aileyle şehirde hayatı idame ettirmenin ne kadar güç olduğunu, bu şartlarda yaşayan insanlardan daha iyi bilen olamaz. Bu nedenle, son yıllarda ihtiyaç kredisiyle yaşamını sürdürmeye çalışanların büyük bir bölümü bu tür işlerde çalışanlar ve emekliler. Şimdi ekonomik büyümeye ivme kazandırmak için onlardan beklenen, biraz daha harcamaları. Kimse bu kadar az gelirle, üç hatta dört kişiye bakmak zorunda olanların nasıl tüketeceklerini düşünmüyor. Onlara göre; Merkez Bankası faizleri düşürür, bankalarda kredi faizlerini. Böylelikle borçlanmak kolaylaşır. Dar ve sabit gelirliler yeniden borçlanabilir ve tüketmeye devam ederler. İyimser bir varsayım.
Hakan Özyıldız - 03.09.2011