2011 'oynak' bir yıl olacak

Genel olarak bakılınca 2010 yılı, derin bir dünya krizinden çıkış çabalarına sahne oldu. Dünyada ekonomik dengeler değişti. Siyasi dünya düzeni değişen dengeleri tam olarak yansıtmıyor. Diğer bir deyimle, ekonomik etkinlikleri gittikçe artan ülkelerin uluslararası siyasi ve ekonomik yapılanmalardaki konumlarında henüz yeteri kadar bir değişim olmadı. Önümüzdeki yıl, bu bağlamda güç ve koltuk paylaşımlarının yoğun olarak yaşanacağı bir olacak.
Küresel kriz dengeler gibi söylemlerde de büyük değişikliklere yol açtı. Krizden çok derin etkilenen gelişmiş ülkeler (GÜ), özellikle finans kesiminde yaşanan sorunların üstesinden gelebilmek için, daha önce şiddetle ret ettikleri politikaları uygulamaya başladılar. Bir örnek vermek gerekirse, merkez bankalarının kamuya kredi açmasını bağımsızlığın sonudur diyenler, kendi başları sıkışınca bu kadar yetmez, daha çok kamu kâğıdı alınmalı demeye başladılar. Diğer taraftan, yükselen piyasa ekonomileri (YPE), önceki \ krizlerden elde ettikleri J birikimlerle, krize karşı J mücadelede daha başarılı oldular. Finansal sektörün ve bütçe açıklarının sınırlı sorunları, YPE'nin performansını olumlu etkiledi. Bu mirasla yeni yıla giren dünyada ekonomilere yönelik beklentileri şöyle özetleyebiliriz:

GELİŞMİŞ ÜLKELER
Kamu, şirketler kesimi ve hanehalkları kriz öncesinden kalan ve ödemekte zorlandıkları borçlarını geri ödemeye ve azaltmaya devam edecekler. Borç azaltma çabası tüketim harcamalarının azaltılmasına yol açıyor. Yanı sıra, kriz emeklilik fonlarındaki birikimlerde büyük kayıplara neden oldu. Özellikle emekliliğe hazırlananlar bu açıklarını kapatabilmek amacıyla tasarruflarını artırmaya, tüketimlerini azaltmaya çalışıyorlar. Bazıları da ellerinden çıkarabildikleri varlıklarını satmak için uygun ortam arayışı içerisindeler.
Kamu ve özel sektörün tüketim harcamalarındaki azalışlar ile ihracatta görülen yavaşlama nedeniyle GÜ'lerdeki büyüme, YPE'lerdeki kadar yüksek olmayacak.
İyi haber, enflasyonda yukarı hareketlenme olasılığı çok fazla değil. Bu nedenle ABD Merkez Bankası FED, Avrupa Merkez Bankası ECB ve Japonya Merkez Bankası büyük bir olasılıkla faiz yükseltmeyecek.
Gelişmiş ülkelerde en önemli risk Avrupa'da yaşanan bütçe açığı ve kamu borç sorunu olacak. Konunun risk olarak algılanmasının başta gelen nedeni, özellikle Avrupa bankacılık sisteminde yaşanan sorunların tam olarak bilinememesinden kaynaklanmaktadır. Banka bilançolarındaki kötü aktiflerin kamuya transferinden sonra ağırlaşan kamu borç sorunu iki büyük riskle karşı karşıyadır: Birincisi finansal sektörde sorunların tamamen bitip bitmediği bilinmemektedir. İkincisi, bazı ülkelerin, çok hızla artan kamu borçlarının üstesinden gelip gelemeyecekleri sorgulanmaktadır.
Soruların net bir cevabı olmamakla beraber, borç sorununun derinleşmesini ve yaygınlaşmasını önleyebilmek için ECB çok yoğun bir çaba içerisinde. FED ve ECB'nin piyasalara verdiği likidite inanılmaz boyutlara ulaştı ve dünyada tüm dengeleri altüst etti. Bu gelişme 2011'de de devam edecek.
Eğer Euro Bölgesi ekonomilerde beklenmedik gelişmeler olmazsa, dolardaki aşağı yöneliş devam edecek. FED yönetimine gelecek yeni üyeler Doların yönünü etkileyecek kararlara imza atabilirler. Yanı sıra Avupa'daki kamu borç sorununda "akut semptomlar" görünmesi olasılığı yüksek olduğu için Euro/dolar çapraz kuruna dikkat etmek gerekecek.
Bu semptomların başında, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerdeki borçlanmayla ilgili konulara ek olarak, İrlanda ve Yunanistan gibi halihazırda tedbir almış olan ülkelerde borçların yeniden yapılandırılması gündeme gelebilecek.
Para politikasında en büyük sorun merkez bankalarının faiz düzeylerinin, olası yeni risklere cevap verebilecek düzeylerde olmaması. Aşırı düşük faizler, ekonomik literatürde "likidite tuzağı" olarak tanımlanan seviyelerde. Yani, faiz değişiklikleri fiyatlama kararları başta olmak üzere, ekonomik ajanların beklentilerini etkilemekten uzak düzeylerde. Bu nedenle merkez bankalarının eli kolu, bir anlamda, tamamen bağlı durumda ve faiz dışı para politikası araçlarının kullanımı gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Kanımca bu eğilim artarak devam edecek. Piyasalarda, verilerden daha çok olayların etkisi hissedilecek. Bu bağlamda, başta seçimler olmak üzere dış kaynaklı haberleri daha yakından izlemek gerekecek. Yanı sıHra döviz piyalarında, aşırı değerlenen ve değer kaybeden paralar nedeniyle aşırı oynaklıklar olabilecek. Tahvil getirilerinde yerlerde sürünen getiriler nedeniyle, borsalara olan ilgi devam edecek. Ancak, olay ve haber kaynaklı değişimler piyasalarda oynaklığı biraz daha artıracak. Şirketler kesiminde nakit dengelerinde olumlu gelişmeler göze çarpıyor. Bu durum yeni yatırım olasılıklarını etkiliyor. Bu gelişme, kriz sonrası dönemin en büyük sorunu işsizliğin azaltılması konusunda bir umut ışığı olarak görülüyor.

YÜKSELEN PİYASA EKONOMİLERİ
YPE'lerin büyümeperformansları, özellikle Asya ülkeleri başta olmak üzere güçlü olacak. Büyümenin en büyük kaynağı, bu yıl olduğu gibi, ihracat olmaya devam edecek. Ancak, Amerika'nın Çin'e yaptığı değerli para baskısının bu yıl daha da artmasının bir sonuç yaratması da beklenmeli. Çünkü ABD'deki yüksek işsizliğin tek çözümü içerideki üretimin büyümesi olduğuna göre, ithalatın azaltılması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak duruyor. GÜ merkez bankalarının piyasalara likidite pompalamaları bu yıl da hızla devam ederse, GYÜ'lere sıcak para girişleri artmaya devam edecek. 2011 'de, dövize müdahale, kambiyo kontrolü gibi konularda daha çok tartışma ve uygulamaya şahit olacağız. Piyasalardaki olası oynaklığın bir nedeni de bu tür politika değişiklikleri olacak. Euro Bölgesi ülkelerdeki olası kamu borcu krizi, YPE için en büyük risklerin başında geliyor. Kambiyo kontrollerinin yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden birisi de bu olası olayın olumsuz etkilerinden ekonomileri koruyabilmek arzusu.
Ancak, bu tür bir krizin etkilerinden konunabilmek için sadece sermaye hareketlerini kontrol etmek yetmeyecek. Yanı sıra bütçe açıklarını azaltmaya yönelik kalıcı adımların atılması gerekecek. Yükselen petrol ve gıda fiyatlarının endeksler üzerine yarattığı etkiye bir de çıktı açığının kapanması eklenince, enflasyon beklentileri her geçen gün yükseliyor. Bu nedenle bir çok merkez bankası politika faizlerini şimdiden yükseltmeye başladılar bile. Bu eğilim bu yıl da devam edecek. Bununla beraber, ülkelerin çoğunda faizlerin yılın son çeyreğinden önce yükseltilmesi olasılığı çok fazla görünmüyor. Maliye politikalarında sıkılaştırmalar artarak devam edecek. Macaristan maliye politikasında sorunlu ülkelerin başında geliyor. Bütçe açıklarını kapatabilmek için emeklilik fonlarına bile el koyan, her türlü harcamaya yeni vergi getiren önlemlerin kısa vadede olumlu sonuç vermesi pek beklenmiyor.


Türkiye'de ise asıl gündem seçim
2011 yılını seçim öncesi ve sonrası dönem olarak ikiye ayırmak gerekiyor. İlk yarıda bütçe, cari açık ve enflasyon gibi konulardan çok, seçimler ve sonrası beklentiler gündem oluşturacak. Sadece, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının seçimler öncesinde not yükseltmesi durumunda, piyasalardaki beklentilerde önemli değişimlerin yaşanması söz konusu olabilecek. Bu tür bir gelişmenin arkasında ekonomik etkenlerden çok siyasi mülahazaların olup olmadığı sorgulanacak.
Cari açık yüzde 6 gibi yüksek seviyede devam edecek. Finansmanına yardımcı olduğu için, bir yerde sevinerek baktığımız sıcak para girişlerinin arkasındaki temel neden, diğer ülkelere göre daha yüksek olan faizlerdir. Faizlerin bu seviyesinin nedeni de, diğer ülkelerden daha yüksek olan enflasyondur. Eğer sıcak paradan gerçekten rahatsızlık duyuluyorsa, ilk çözülmesi gereken yapısal sorun, karşılaştırıldığında diğerlerinden yüksek olan enflasyondur. Bu nedenle enflasyonla mücadele programından taviz verilmemesi gerekecektir.
İkinci yarıda kim seçilirse seçilsin, enflasyon ve cari açıkla mücadele programı hazırlamak ve uygulamak durumunda kalacak. Enflasyon hedeflemesi ve cari açık artışının sınırlandırılması için gerekli yapısal değişim programı gündeme gelecek. Hazırlıklar biterse, 2012 yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, bu yıl sonuna doğru uygulanmaya başlanacak.
Dışarıdaki ekonomik şartlarda önemli değişiklikler olmazsa TC Merkez Bankası politika faizlerinde yılın son çeyreğine kadar bir değişiklik yapmayacak.
Bütçe ve kamu borç yükü sorunları, özelleştirme gelirlerine bağlı olarak piyasalarda olumsuz etki yaratmayacak. Ancak, özelleştirme tahsilatlarında yaşanacak bir gecikme borç faizlerini sınırlı da olsa etkileyecektir.
Sonuç olarak, ekonomide ne olursa olsun yeni yılda; işsizler iş, eşsizler eş, evsizler ev sahibi olsun. Tüm okuyucularıma mutluluk, sağlık ve başarı dolu nice yıllar diliyorum.


Hakan Özyıldız - 01.01.2011
Toplam Ziyaretçi: 15456