Yatırım teşvikleri, KDV iadesi ve cari açık
Cari açığı azaltmak için yeni önlemler yoldaymış. Merak edilen şey, hangi önlemlerin uygulamaya konulacağı. Beklentim, önlemlerin ilgili taraflarla tartışılması, görüşlerinin alınması ve çok büyük itirazlar yoksa uygulanmaya başlanması.
Bu köşede defalarca değindiğim gibi, çözümün temelinde yapısal reformlar yatıyor. Sorun tek başına finansal sektörde alınan tedbirlerle çözümlenecek kadar basit değil. Asıl olarak yurtiçindeki döviz talebini kontrol etmek gerekiyor.
Ayrıca makro önlemler de sorunun çözümüne yetmez. Mikro alanlara da bakmak lazım. Diğer bir deyimle, sıcak parayla mücadelede Merkez Bankası yalnız bırakılmamalı.
Ne demek istediğimi bir örnekle açayım.
ÜLKE İÇİNDE ALINAN MAKİNE VE TEÇHİZATTA KDV SORUNU VAR
Konu biraz teknik. Elimden geldiğince basitleştirmeye çalışacağım.
Varsayalım yeterli paranız var. Yattığınız yerden para kazandıran borsaya veya faize yatırmak yerine, bu ülkenin en zor işlerinden birini, yatırım yapmayı seçtiniz.
Yatırımınız için önce bir yatırım teşvik belgesi alacaksınız. Bu belge size yatırımınız için gerekli makine ve teçhizatı yurtiçinden alırken veya ithal ederken KDV ödememe hakkını veriyor. Bir istisna uyguluyor. Yaptığınız yatırıma karşılık, devlet "Ben de bazı alacaklarımdan vazgeçiyorum" diyor.
Ancak, bu güzel yaklaşım, sıra KDV istisnası için uyulması gereken prosedüre gelince bozuluyor. İstisnadan yararlanmak isteyen yatırımcı, makine ve teçhizatı aldığı satıcıdan veya gümrük idaresinden bir belge almak zorunda. Vergi idaresi de bu belgeye dayanarak, ne kadar KDV istisnası uygulayacağına karar veriyor.
Eğer makine ve teçhizatı ithal ediyorsanız işiniz basit. Gümrükten aldığınız belgeyi vergi dairesine götürüyorsunuz, işiniz kolaylaşıyor.
Ama "Alımı iç piyasadan yapayım, benim ülkem kazansın, istihdama bir katkım olsun, döviz dışarıya gitmesin" diyerek yola çıkıyorsanız işiniz zorlaşıyor.
Çünkü yurtiçinden alım yaptığınızda, KDV istisnasından yararlanabilmek için satıcıdan bir belge alıp vergi idaresine götürmek zorundasınız. Ancak satıcı firmalar, malı genellikle KDV'li satmak istiyorlar. Bunun en büyük nedeni malı KDV'siz satan firma, KDV iadesi için gerekli belgeleri düzenledikten sonra ilgili vergi dairesine başvurmak zorunda.
Başvurunun sonlandırılıp iadenin alınabilmesi için iki yol var. Birincisi satıcı firmanın tüm belgeleri vergi dairesine ibraz edip, gerekli denetimleri yapmasını beklemek. Denetim, şirketlerin tüm işlemlerini kapsadığı için, doğal olarak, bu seçenek kayıtdışılığın yaygın olduğu bir ekonomide çok tercih edilen bir yöntem olmuyor.
Hadi "Benim kayıtdışılıkla bir işim olmaz" dediniz, vergi dairesinin denetimini kabul ettiniz. O zaman da KDV iadesini alabilmek için, en erken 6 ay, genelikle de 3-4 yıl süren denetimin bitmesini beklemek zorundasınız.
İkinci yol ise bu denetim işini yeminli mali müşavirlere yaptırmak. Bu durumda da müşavire, alacağınızın yaklaşık yüzde 10'unu ödemek zorundasınız. Diğer bir deyimle, ek bir maliyete katlanmak zorunda kalıyorsunuz.
İTHALAT DAHA AKILCI
Zaten çileli bir iş yapan yatırımcı, bir de bu tür zorluklardan usanınca yurtiçindeki şirketle uğraşmak yerine, makine ve teçhizatını yurtdışından ithal ediyor. 2006-2010 yıllarında bu amaçla ithal edilen makine ve teçhizatın toplamı yaklaşık 30 milyar dolar. Rakamlar bu amaçla yapılan ithalat toplamının üçte birinin, TL'nin çok değerlendiği 2010 yılında yapıldığını gösteriyor.
Döviz talebini azaltmak için ithalatı teşvik eden bu sistemi ve benzerlerini gözden geçirmenin tam zamanı.
Ancak her şeyden önce, ekonominin en büyük yapısal sorunu olan kayıtdışılığı minimize etmek için yapısal adımlar atılması gerekiyor.
Hakan Özyıldız - 05.01.2011