Meclis ve Merkez Bankası sıcak paranın etkilerinin farkında, sıra hükümette
TC Merkez Bankası süpriz yaptı. Borçlanma faiz oranını yüzde 5.75 ten 1.75'e indirdi.
Merkez bankaları bu tür süprizleri, genellikle, kriz dönemlerinde yaparlar. Piyasaların beklentilerinin tersine bir hareketle, şok etkisi yaratarak, bir olaya dikkat çekmeye çalışırlar. Son olayda, banka cari açığın büyümesinden ve hızla artan sıcak para girişlerinden rahatsız.
Eylül ayı ödemeler dengesi verilerine bakınca, kısa vadeli ticari krediler de dahil edilirse, sıcak para girişleri, 45 milyar dolar düzeyinde. Cari açığın çok üzerinde bir rakam.
ÖNLEMLER YETERLİ DEĞİL
Ancak açıklanan faiz ve munzam karşılık önlemleri, sıcak paranın girişine ne kadar engel olabileceği tartışmalı. Dışarıda likiditenin bu kadar bol, içeride getirilerin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, yabancı gecelik repo yapmazsa bir haftalık yapar. Veya hisse senedine ve Hazine kâğıtlarına yönelir.
Bu nedenle, Merkez Bankası'nı yanlız bırakmamak, orta vadeli önlemler alarak desteklemek gerekiyor.
Çünkü, enflasyon baskısı tam olarak ortadan kalmış gibi görünmüyor. Her ne kadar TCMB artık, TÜFE yerine, çekirdek enflasyonu öne çıkarmaya başladıysa da, hedeften oldukça uzakta bir enflasyon seviyesindeyiz.
Enflasyon deyince. Banka faiz kararının nedenlerini açıklarken, iç talep ve cari açık konusunda iki farklı yaklaşım sergiliyor. Enflasyon konusunda iç talebi sorun olarak görmeyen yaklaşım, cari açığın büyüme nedeni olarak hızlı kredi genişlemesini göstermektedir. Acaba kredi kullananlar, aldıkları borçla ne yapıyorlar? Yurtdışı tatilde mi harcıyorlar? Alınan krediler içeride tüketimi ve enflasyonu etkilemiyor mu?
MECLİS DESTEK İÇİN HAZIR
Geçen hafta ilginç bir gelişme oldu. TBMM'de Plan ve Bütçe Komisyonu'nda iktidar ve muhalefet milletvekilleri sıcak para konusundaki uyarılarda bulundular. Hatta bir AKP'li milletvekili, Türkiye'de bir yıldan kısa kalan sıcak paraya vergi konulmasını önerdi. Öneri tartışılabilir. Ama önemli olan Yüce Meclis'in iradesi.
Bununla beraber, konunun asıl muhatabı hükümet tarafında henüz yeterli bir hareket yok. Yapısal reformları, muhalefetin engellediği ileri sürülüyor. Muhalefet de, Mali Kural tasarısında verdiği desteğe vurgu yaparak, son anda vaz geçen sizdiniz demeye getiriyor.
Hükümetin cari açık sorununa bu kadar rahat olmasının arkasında konuya bakış açısı yatıyor. İlgililere göre sorun ağırlıklı olarak enerji ithalatından kaynaklanıyor. Türkiye'de petrol ve doğalgaz bulunmadığı sürede de bu bağımlılık devam edecek. O zaman yapılacak fazla bir şey yok deniyor.
Doğrudur. Enerjide dışa bağımlılık, bu ülkenin makus talihi. Yeni bir teknoloji bulunup enerji üretiminde petrole ve doğalgaza bağımlılık azaltılıncaya kadar bu sorun devam edecek.
Ancak, son dönemde cari açığın büyümesinin arkasındaki temel neden olan ithalatın artışına bakılınca, tek etken enerji ithalatı gibi görünmüyor. Enerji ithalatından arındırılmış aylık dış ticaret açıkları incelendiğinde, toplam ithalatın yaklaşık yüzde 20'sinin enerji kaleminden olduğu anlaşılıyor. Kalan yüzde 80'i tüketim, petrol dışı ara mal ve yatırım malı ithalatından oluşuyor.
Anlayacağınız, yarın yeterli petrol ve doğalgaz kaynakları bulunsa bile dış ticaret açığımız devam edecek. Tamam, tasarruf açığı olan ekonomide cari açık olacaktır. Ama sorunu çok basitleştirmeden, daha dikkatle ele almakta yarar var.
Unutmayalım, gerekli kalıcı önlemler şimdi alınamazsa, açık ileride büyüyünce çözümler de zorlaşacak.
Hakan Özyıldız - 13.11.2010