'Torba' yasa tasarısından iki önemli konu
TBMM'de bir "torba" kanun tasarısı var. Belki de "çorba" demek daha doğru. Taslak çok kapsamlı. Kapsamlı aflara, memurlara ilişkin hükümler var. İçinde yok yok.
Yer darlığı nedeniyle sadece iki konuya değinmek istiyorum.
İŞ TAKİPÇİSİ KAMU YÖNETİCİLERİ
Medyaya yansıyan haberlere göre yürürlükteki yasalara bazı eklemeler yapılacakmış. Kamuda genel müdür, müsteşar gibi üst düzey yöneticilik makamlarına, hiç kamu deneyimi olmayan, özel sektörde çalışanlara atanma olanağı sağlanacakmış.
Siyasetçilerin mantığını anlayabilmek hiç kolay değil. Sanki kamuda yetişmiş insan kalmamış, kamu eleman sıkıntısı çekiyormuş da dışarıdan yönetici transferi düşünülüyor.
Bu mantık futbol kulübü yöneticilerinden gelse anlayacağım. Son yıllarda TV yayın gelirleri artınca bazı kulüp yöneticileri, yurtdışından adı sanı çok duyulmamış veya sakatlığı/yaşı nedeniyle futbol hayatının sonuna gelmiş, ahı gitmiş vahı kalmış futbolcuları transfer ediyorlar. İki, üç maç kaybedilince de, ödenen paralara bakılmaksızın geri gönderiyorlar. Nasıl olsa zararı yöneticiler ödemiyor; yağmur, çamur demeden, para verip maça giden taraftar saçını başını yolarak evine dönüyor.
Eğer taslak yasalaşırsa aynısı kamuda da olacak. Hükümet değişince makamından alınacağını bilen "transfer edilmiş yönetici" hayatının kalanını evde geçirmek istemeyecektir. En azından bu nedenle, politikaya girmeyi düşünüyorsa tamamen politik davranmaya, özel sektöre geri dönmeyi düşünüyorsa kamuda iş takibi yapmaya başlayacaktır.
Daha da kötüsü, birçok sınav kazanarak kamuya giren genç memur, genel müdür veya müsteşar olmayı hayal edemeyecektir. Kamu hizmeti, eğer rüşvet yemeyi düşünmüyorsanız, zengin olmak için yapılacak iş değildir. Maddi tatminden çok manevi tatmin alınması esastır. O da üretken olmaktan, karar alma mekanizmalarına katılabilmekten ve hak ediyorsanız üst makamlarda devlete hizmet edebilmekten geçer.
Tasarı bu şekilde yasalaşırsa, genç memurlara işe başlar başlamaz bir partiye üye olmaktan başka seçenek bırakılmıyor. Kamu hizmeti verenler siyasileşmeye zorlanıyor. Çok yanlış ve tehlikeli bir gelişme. Yanlıştan dönülmezse, sonuç kamuda kaos olabilir.
KAMU KURUMLARI ANKARA'DAN TAŞINMAMALI
"Torba" taslaktaki diğer bir konu da; kamu bankaları, SPK ve BDDK'nın Ankara'dan İstanbul'a taşınması. Taşınma mantığının arkasında "İstanbul'un Finans Merkezi" olması niyeti var.
1 Aralık 2010 tarihli yazımda, uluslararası finans merkezi olabilmek için hangi şartların gerektiğini özetlemiştim. Ülkenin siyasi yapısından, şehrin alt yapısına; yetişmiş insan kaynağından, teknolojik gelişmişlik düzeyine kadar birçok unsur devreye giriyor. Bu iş bina taşımayla olacak kadar kolay bir şey değil.
Kamu bankaları, SPK ve BDDK taşınmazsa İstanbul'un finans merkezi olamayacak mı?
Olur mu öyle şey. Günümüz dünyasında, işlem yapmak için banka genel müdürlüğünün yerinin fazla önemi yok. Artık finansal işlemlerin çok büyük bir bölümü elektronik ortamda yapılıyor. Bankacılık işlemleri, her geçen gün artan oranda "ATM"lerden ve internet üzerinden yapılıyor.
Eğer bankaların merkezlerinin Ankara'da olmalarının , benim bilemediğim bir sakıncası varsa, şehrin kaybedecekleri dikkate alınmıyor ve taşınma bir zorunluluksa(!), bir önerim olacak. Neden bankaların İstanbul yerine Çankırı, Kırıkkale, Kırşehir veya Bolu'ya taşınması düşünülmüyor? Taşınmanın bu şehirlere sağlayacağı ekonomik ve sosyal katkılar çok büyük olacaktır.
Düşünsenize, merkezi İstanbul'da olan bankaların operasyonel birimleri ile genel müdürlükleri arasındaki ulaşım sorunu, bu şehirlerin hiçbirinde yok. Önerilen şehirlerden bakanlarla görüşmek için Başkent'e gelmek, İstanbul'un bir yakasından öteki yakasına arabayla gitmekten daha kolay.
Hakan Özyıldız - 11.12.2010