Döviz kredileri ve sıcak para
G. Kore’de yapılan G20 toplantılarını yerli yabancı medyadan dikkatle izlemeye çalışıyoruz. Umudumuz 11-12 Kasım’da yapılacak liderler zirvesinden, tüm ülkelerin sorunlarına çözüm olabilecek ortak kararlar çıkmasında.
Çıkmazsa ne olur? Beklediğim gibi her ülke kendi başının çaresine bakmaya devam eder, işimiz zorlaşır.
Sorun G3 ülkeleri merkez bankalarının piyasaya arz ettikleri aşırı likidite. Paraları uluslararası piyasalarda rezerv para olma özelliği kazanmış bu ülkeler, para basma yetkisi kendilerinde olduğu için, istedikleri kadar para basabiliyorlar. Ortalıkta dövizden bol bir şey yok.
Bizim gibi cari açığı olan ülkeler sıcak para girişlerinden şimdilik memnun. Ancak bu durum nereye kadar sürdürülebilir? Önlem almak için çok mu geç kaldık? Ne yapılabilir?
İlk akla gelen döviz arzına sınır getirmek olabilir. Ancak dövizi bizim merkez bankamız basmıyor. ABD Merkez Bankası FED’e “Yeter artık, para basmayın” desek ne kadar dinlenir?
DÜNYADA DENGELER DEĞİŞİYOR
Aslında son Küresel Kriz sonrasında dünyada hemen hemen tüm dengeler değişti. Çin ve Hindistan bir zamanlar, dünyanın sosyal patlamaya hazır sorunlu bölgeleri olarak tanımlanıyorlardı. Şimdi dünya ekonomisinin önemli aktörleri durumuna geldiler.
Aynı şey Türkiye içinde geçerli. Eğer, finansal sektörü ve kamu mali sisteminde kapsamlı reformlar içeren 2001 Reformalarını; insan odaklı üretimi öne çıkaran yeni yapısal reformlarla tamamlayabilirsek, Türkiye önümüzdeki yıllarda yıldızı daha çok parlayan bir ekonomi olacaktır.
Bu nedenle dünyaya döviz arzı konusunda söylecek sözümüz olmalı. Eğer sözümüz çok fazla dinlenmiyorsa içeride döviz talebini kısıtlayıcı önlemleri düşünebiliriz.
Ekonominin döviz talebini azaltmak için öncelikle yapılması öncelikle cari açığı en aza indirecek tedbiler alınmalı. Sıkı maliye politikası, sürdürülebilir kur ve enflasyon gibi makro politikalar yanı sıra sektörleri ele alan mikro reformları da tartışmak gerekiyor.
DÖVİZ KREDİLERİNE DİKKAT
Döviz talebini azaltmak için atılacak adımlardan birisi de döviz kredilerinin yaygın kullanımı konusudur. Ağustos 2010 sonu itibariyle, hanehalkının ve şirketlerin kullandıkları iç ve dış krediler toplam 350 milyar dolar civarında. Bunun 160 milyar doları, yaklaşık yarısı, dış borç ve içeride döviz olarak alınan krediler. Oldukça fazla.
IMF’den iki genç Türk Uzman; Burcu Aydın ve Deniz Igan “Türkiye’de Banka Kredileri: Para ve Maliye Politikalarının etkisi” başlıklı bir çalışmalarında (WP/10/233) bu konuya da değinmişler.
Çalışmada sıkı para ve maliye politikası uygulandığında bankaların kredi politikalarının; yıllık enflasyon, faizler ve bankalararası para piyasasındaki faizler gibi para politikası değişkenleri ile; kamu borcunun GSYH oranı, iç borcun GSYH ya oarnı ve faiz dışı fazla gibi maliye politikası değişkenlerinden nasıl etkilendiği araştırılmış.
IMF Uzmanları hem parasal hem de fiskal sıkılaştırma sonucunda döviz kredilerden çok TL kredilerin etkilendiğini saptamışlar. Aslına bakarsanız bu bilinen bir konu.
Son aylarda TC Merkez Bankası, DTH zorunlu karşılıklarında yaptığı değişikliklerle, döviz alımlarıyla bir şeyler yapmaya, ekonomiyi soğutmaya çalışıyor. Ancak, yabancı para girişine herhangi bir sınırlama olmadığı ve döviz de bu kadar bol olduğu sürece; bankalar ucuz döviz kaynağı bulabiliyor ve kredi verebiliyorlar.
Diğer bir deyimle, dışarıda yağmur yağarken çatıda delikler büyükse ister istemez ev su alıyor. Yağmura doğa olayıdır ne yapabiliriz demekte haklısınız. Ama evin onarıma ihtiyaç duyulan yerlerini, zaman geçirmeden, el birliğiyle onarmak lazım.
Hakan Özyıldız - 23.10.2010