IMF Raporu’nun diplomatik dili
IMF IV. Madde Konsültasyonu Raporu (Rapor) sonunda yayımlandı. İlk gözlemimle başlayayım. IMF, raporun başına bir ek koyarak, yasalaşacağına kesin gözle bakıldığı halde Mali Kural’dan son anda vazgeçilmesinden duyduğu rahatsızlığı özel olarak ifade etmiş. Benim bildiğim kadarıyla IMF jargonunda bu tür bir ek, “Ey piyasa karar alıcıları, oyuncuları; bu rapor Mali Kural’ın hayata geçirileceği varsayımıyla yazılmıştır. Dikkatli olu.” anlamına geliyor.
MALİ KURAL’SIZ OLMAZ
Bahsi geçen ekin son paragrafında; Türkiye’nin seçim ortamında olduğuna atıfla, yaşanmakta olan cari açık ve sorunlu finansman biçimine dikkat çekilerek, Mali Kural’sız, disiplinden uzak bir bütçe anlayışının riskleri üzerinde duruluyor. Raporu okuyup, satır aralarına baktıkça IMF’nin tüm olası risklerin çözümü için Mali Kural’ı gösterdiği çok net anlaşılıyor. Cari açık gibi, bir türlü aşağı inmeyen ve yükselme olasılığı da bulunan enflasyonist baskının azaltılması için de çözüm olarak mali disiplin gösteriliyor. Mali Kural’sız mali disiplin olmaz mı? Bu soruyu 11 Mayıs 2010 tarihinden önce sormak gerekiyordu. Önce tüm kamuoyuna bir niyet beyan edip sonra, ülkenin yatırım ihtiyacı çok yüksek söylemi, gerçek niyeti ortaya çıkarıyor. Yaklaşan seçimler nedeniyle, önümüzdeki dönemin temel sorunu kamu finansman dengelerindeki bozulma olacaktır. Eğer özelleştirmeden beklenen kaynaklar gelmezse, popülist harcama baskıları cari açığı büyütecektir. Büyüyen döviz ihtiyacını şimdilik borsa ve Hazine kâğıdı satışıyla, bankaların kısa vadeli borçlanmasıyla karşılamak mümkün. Ama IMF’ye göre, değirmenin suyunu akıtabilmek için bir yerden sonra faizleri yükseltmek gerekebilir.
CARİ AÇIĞIN TEK NEDENİ DEĞERLİ KUR DEĞİL
Rapor, TC Merkez Bankası’nın yaptığı bir araştırmayı esas alarak dış ticaret açığının ve dolayısıyla cari açığın yapısal nedenleri hakkında çok ilginç bazı görüşler ileri sürüyor. İlk neden Türkiye’de faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin, üretimlerinde ana şirketle bağları nedeniyle bir çok girdi ve ara malın ithal edilmesi. Bunun teknik adı “dikey entegrasyon”. Türkiye’de otomobil, beyaz eşya üreten fabrikaların birçok girdisi, ülkede ucuz olsa bile dışarıdan ithal edilebiliyormuş. Bunda bir de ucuz döviz gerçeğini eklerseniz, çokuluslu şirketlerin içeriden mal alması pahalılaşıyor, dolayısıyla maliyetleri artmış oluyor. İlginç olan şey IMF dış ticaretteki dahilde işleme rejimine raporda yer vermiş. İthalat patlamasının nedenlerinden birisi olarak göstermiş. İkinci neden ise, enerjide ithalata olan bağımlılık. Bilinen, coğrafyamızdan kaynaklanan bir gerçek. Ama olumsuz etkisini azaltabilmek için yapılabilecekler yok değil. Üçüncü neden de yeni bir şey değil; yetersiz iç tasarruf oranı. Bu ülkenin Osmanlıdan bu yana en büyük sorunu. Kısa vadede tasarruf edebilenler paralarını, yurtdışında tuttukça biz bu konuda daha çok dert dinleriz. Uzun vadeli tasarruf sorunumuz ise sosyal güvenlik sisteminde karşılığı olmayan harcamalar.
BAYRAMLIK FIKRA
Bayram günü IMF’den daha fazla bahsetmenin gereği yok. Yazıyı bir fıkrayla bitireyim. Bir çiftlik evine davet edilen Kenan Evren, Orhan Gencebay ve iktidar partisinden çok tanınan siyasetçi aynı anda kapıya gelirler. Gelenleri kapıda bekçi karşılar. Ama bekçi güvenlik konusunda sıkıca tembihlendiği için, gelenlere kimliklerini sorar. Gencebay “Beni herkes tanır. Bak sazımda elimde. Sazım benim kimliğimdir”der. Bekçi tamam sizi sazınızdan tanıdım, geçin” der. Kenan Evren “Bende Marmaris’te resim yapıyorum. Herkes beni tanır. Bak paletlerimi de getirdim. Belki burada da resim yapacağım” der. Bekçi “Tamam sizi de tanıdım. Güzel hanımların resimlerini yapıyorsunuz, geçebilirsiniz” der. Sıra iktidar partinden çok tanınan siyasetçiye gelince, “Ne kimliği, artistlik yapma lannn!” diye bağırır. Bekci bu kez, “Tamam devletlüm. Kimlik göstermenize gerek yok, bu beyanınız yeter” der. Hayırlı ve mutlu bayramlar diliyorum.
Hakan Özyıldız - 11.09.2010