Büyümenin perde arkası
Yılın II. çeyreğine ait büyüme rakamları açıklandı. Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.3 büyümüşüz. İç talepteki düzelme, stoklarda görülen artış ve baz etkisi, büyümeye en çok katkı sağlayan etkenler.
HARCAMA TARAFINDAKİ BÜYÜME
Büyüme daha çok iç talebe dayanıyor. İç talebin büyümeye katkısı yüzde 10,8. Stok artışının katkısı 1.2. İthalatın ihracattan büyük olmasından dolayı dış âlem gelirlerinin net etkisi de eksi (-) 1.6 olunca toplam çeyreklik büyüme 10.3 olmuş. Büyümenin güzel olan tarafı yatırımların yüzde 5.9’luk katkısı. Özellikle özel sektör yatırımlarında beklenenden fazla artış var. Çeyrekler itibarıyla bakılınca uzun zamandan beri bu kadar büyük yatırım harcaması görülmemiş. Kamu yatırım harcamaları da pozitif katkı sağlamış. Son aylardaki işsizliğin azalmasının bir nedeni burada. Tüketime gelince. Yatırımlarda olduğu gibi, tüketimin ivmesi de özel sektörden geliyor. Büyümeye katkısı, her ne kadar önceki çeyreğe göre bir azalıyorsa da, yüzde 4.5. Kamu en büyük katkısını yılın son çeyreğinde yapacağından, rakam şimdilik çok büyük değil. Stoklarda görülen artış, tarihsel verilerden oldukça farklı. Stoklar 2010 yılının ilk üç ayında yüzde 19.3 artmıştı. Şimdi yüzde 2.9 büyümüş. Bu gelişme küresel kriz döneminde, belirsizlik ortamında, yeni üretim yapmamanın bir sonucu olarak açıklanabilir. Ancak, bu doğru ise o zaman da yeteri kadar stok birikimi sağlandığı için gelecek dönemlerde stok artışının büyümeye katkısı minimum olacak demektir.
BÜYÜMENİN KAYNAKLARI
Hikâyenin buraya kadar ki bölümü olumlu. Bir de büyümenin finansmanına bakmak gerekiyor. Dış âlemde büyüme ve dolayısıyla bizim ihracatımız artmadığına göre, oradan gelen gelirleri yurtiçinde harcamamız mümkün değil. Tüketim harcamalarındaki artış kısmen işsizlikte görülen azalmayla açıklanabilir. Yılın başında çift haneli düzeylerde olan işsizlik oranı hızla aşağıya düştüğüne göre, iş bulanlar harcama yapmaya başlamış gibi görünüyor. İnsanların iş bulup harcama yapabilecek düzeye gelebilmeleri çok sevindirici bir gelişme. Yanı sıra, hane halkının ve şirketlerin kredi kullanımlarında görülen büyüme de önemli bir faktör. Buraya dikkat etmek gerekiyor. Bankalar kredi verecek kaynakları nasıl sağlıyorlar? Daha ne kadar sürdürebilirler? Bu ve benzeri soruların cevaplarını bulmamız gerek. Bankaların daha çok kredi verebilmeleri için öncelikle mevduatlarda artış olması lazım. Vadeli TL mevduattaki artış olumlu. Ayırıca, Hazine’nin beklenenden daha az borçlanması sonucunda elde kalan para daha çok kredilere yönlendiriliyor. Bununla beraber bankalar son aylarda özkaynaklarını da büyüttüler. Bu sayede sağlanan kaynaklar da kredilendirmede kullanılıyor. Ancak tüm bunlara rağmen kredi artışının hepsini bu verilerle açıklamak mümkün değil. Bankaların yabancı kaynaklardan sağladıkları döviz kredilerinde de bir artış var. Zaten bankalar bu sayede cari açığın finansmanına da önemli katkılar sağlıyorlar. Diğer bir deyimle, dışarıdan kısa vadeli kaynak buluyoruz, içeride borçlanıyoruz ve tüketiyoruz. Bu eski bir film. Filmin devamını seyretmek için ek ücret ödememiz gerekebilir. Çünkü, sıcak parayla finanse edilen büyümenin en kritik tarafı, yabancıların risk iştahına bağımlı olmaktır. Şimdilik risk algılamalarında bir sorun yok. Türkiye’ye para yatırmak için yarışıyorlar. Ama, reel faizlere dikkat etmek gerek. Daha çok büyümek veya büyüme eğilimini sürdürebilmek için faizleri artırmak zorunda kalabiliriz. Bu kadar düşük reel faiz oranını sürdürmek istiyorsak, öncelikle mali disiplini sağlamak sonra da yapısal reformları hızla hayata geçirmek gerekiyor. İşin en sevindirici yanı, büyüme konusunda açıklama yapan Sayın Ali Babacan’ın, benzeri konulara yaptığı vurgu. Umarım açıklamadaki uyarılar, siyasi karar mekanizmalarını çalıştırmaya yeterli olacaktır. Şu andaki algı, Mali Kural’ın şimdilik rafa kaldırıldığı yönünde ama çıkmayan candan ümit kesilmez.
Hakan Özyıldız - 15.09.2010