Mali Kural'ın önemi
Hükümetin mali uygulama niyetini ilk olarak Kasım 2008 tarihinde duydum. Hazine Müsteşarlığı 1-2 Aralık 2008 tarihinde Ankara'da, uluslararası uzmanların da katılımıyla bir konferans gerçekleştirdi. Sonuçları kamuoyuna açıklanan çalışmada oldukça kapsamlı çalışmalara yer verilmişti.
Daha sonra, gerek Sayın Babacan, gerekse ilgili uzmanlar hem piyasa oyuncularını hem de tüm ilgili tarafları Mali Kural konusunda geniş bir şekilde bilgilendirdiler. Bildiğim kadarıyla birçok uzmanın görüşünü dikkate almaya gayret gösterdiler.
11 Mayıs 2010 tarihinde Ekonomi Koordinasyon Kurulu üyesi bakanlar, uygulanması düşünülen Mali Kural'ın içeriğini bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdular.
Daha sonra 26 Mayıs 2010 tarihinde, Sayın Başbakan'ın imzasıyla Mali Kural kanun tasarısı TBMM'ye gönderildi. TBMM'ye gönderilen tasarıda, prosedür gereği, tüm bakanların imzası var. Sadece Sayın Milli Savunma Bakanı'nın yerine vekili imzalamış.
Yasa Mecliste Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülürken, muhalafet bazı teknik uyarılar yapmış. Ama zorluk çıkarmamış, Komisyondan hızla geçmişti.
Bu arada piyasalara kredi derecelendirme kuruluşlarının Mali Kural'ın yasalaşmasından sonra not arttıracağı haberleri verilmeye başlandı. Yurt dışından gelen, Türkiye'ye ilk defa para yatıracak yatırımcıların heyecanı dikkate değerdi. Artık tüm piyasa oyuncuları, yasanın Meclis Genel Kurulundan geçişinin tarihini heyecanla bekliyorlardı. TBMM yaz tatiline girmeden yasa geçecek, not artacak, faizler düşecekti. Tam Türkiye'ye yatırım yapma zamanıydı.
SONRA NE OLDU ACABA?
Ancak, önce Yasanın Meclis'ten geçmeyeceği, ekim ayında genel kurulda ele alınacağı söylendi. Şimdi de 2012 yılına kaldığı.
Ertelemenin nedeni olarak harcamacı bakanlıklar itiraz etmişler diye haberler çıktı. Dün duyduğum diğer bir dedikodu da şöyle. En son yapılan kamuoyu yoklamalarının sonuçları, bugün seçim olsa tek partili bir iktidarın oluşamayacağı olasılığını gösteriyormuş. Bu nedenle seçim döneminde mali disiplini öne çıkaran politikalar, Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticilerinde bazı soru işaretleri yaratmaya başlamış.
Seçimli seçeneğe önce inanmamıştım. Ama kraldan çok kralcı bazı köşe yazarlarının tepkilerini görünce düşüncelerim değişti. İktidar partisinde konuya bakış değişmiş gibi görünüyor.
Dedim ya bunlar şimdilik sadece dedikodu ve spekülasyon. Umarım referandum sonrasında, sağduyu hâkim olur ve taslak bir an önce yasalaşır.
Çünkü ekonomi çifte açığı (kamu açığı ve cari açık) kaldıracak durumda değil. Cari açık çok büyük oranda sıcak para ile finanse ediliyor. Ani bir döviz çıkışı olur, döviz aniden fırlarsa, döviz açık pozisyonu taşıyan Hazine ve reel sektör şirketleri önemli kayıplar yaşayabilirler.
Önceki yazılarımda Mali Kural formülünün karmaşık olduğunu, basitleştirilmesinin yararlı olacağını belirtmiştim. Kamu borç stoku artış oranı ile ekonomik büyüme oranının eşitlenmesini önermiştim.
Yatırımcı bakanlıkları rahatlatmak için ikinci bir öneri daha getirebilirim. Altın Kural uygulaması da aslında bir mali kuraldır. Altın Kural kısaca şu: Kamu sadece yaptığı yatırımlar kadar yeni borç alabiliyor. Tüm cari harcamalarını topladığı vergi ve diğer gelirlerle karşılıyor. Yani eğer piyasalardan fazla borçlanabileceğinize inanıyorsanız daha fazla kamu yatırımı yapabiliyorsunuz.
İstenirse altın kural ve büyüme oranı kadar kamu borç stoku artışı beraber de uygulanabilir. Yeter ki niyet olsun.
Niyet varsa, bir dahaki açıklamayı, harcamacı bakanların da amiri olan, Sayın Başbakan'ın yapmasında büyük fayda var.
Hakan Özyıldız - 15.08.2010