Dış dengeye dikkat
Dün açıklanan dış ticaret verileri çok iç açıcı değil. Geçen yılın aynı ayına göre ihracat yüzde 6, ithalat yüzde 24.6 artmış. Bu yılın ilk yedi ayında dış ticaret açığı 35 milyar dolar olmuş. Dış ticaret dengesindeki bozulma yaklaşık yüzde 90 düzeyinde. Daha da önemlisi ihracatın, ithalatı karşılama oranı yüzde 59 olmuş. Dış ticaret uzmanları bu oranın yüzde 60’ın altına düşmesinden çok hoşlanmazlar. Bu düzeyin birkaç ay sürmesini ödemeler dengesi sorunları için ilk alarm sinyalleri olarak algılarlar.
BURAYA NASIL GELDİK?
Cevap aramak için ilk bakılacak yer kur seviyesi. Artık konunun tüm tarafları yerli paranın değerli olduğu konusunda hemfikir. Tartışmayı uzatmanın yararı yok. Bu konuda Merkez Bankası ve BDDK’nın, rolü olmakla beraber, asıl sorumlu hükümettir. Olaya bir de iç talepteki canlanma açısından bakmak gerekiyor. Diğer bir deyimle birileri para bulup, ithal mallarını satın alabiliyorlar. Kimler olabilir? Önce şirketlere bakalım. Ara malı ithalatındaki gelişmelere bakınca şirketlerin hem ihracat hem de iç piyasaya satış amacıyla ithalat yaptıkları anlaşılıyor. İhracat eskisi kadar olmadığına göre, ithalatın finansmanını iç satışlardan ve banka kredilerinden sağlıyorlar. Hane halkının durumu biraz daha ilginç. Temmuz ayında tüketim malı ithalatı, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 36 oranında artmış. İnsanlar kısmen iş bulabildikleri için, kredi kartı ve tüketici kredisi kullanımlarının artması sonucunda daha fazla harcama yapabiliyorlar. Kur konusunda pek yapacak bir şeyi olmayan Merkez Bankası, kredi genişlemesi konusunda bir şeyler yapabilir. Örneğin faizleri yükseltebilir. Seçimlere kadar yapamıyorsa, o zaman klasik para politikası araçlarına başvurabilir. Yanı sıra mali disiplinden sapmalar konusunda hükümeti uyarabilir. Kamuya gelince. Harcamalar hızla devam ediyor. Beklenenden fazla artan vergi ve özelleştirme gelirleri, kamu borç stokunun azaltılması için değil, aksine daha çok harcama yapmak için kullanılıyor. Kamunun harcama rahatlığının arkasındaki en büyük etkenlerden birisi özelleştirme gelirlerinde beklenen artışlar. Elektrik dağıtımından sonra, üretim santrallarının da özelleştirilmesine başlanacak. Ancak burada küçük bir parantez açayım. Bazı işgüzarlar simdiden sağda solda, elektrik fiyatlarının EPDK tarafından belirlenmesinin serbest piyasa ekonomisine müdahale anlamına geldiğini, enerji piyasasında tam serbestleşmenin gerekliliğini savunmaya başladılar bile. Aman dikkat.
MALİ DİSİPLİNİN ÖNEMİ
Dönelim dış dengeye. Dışarıda hava iyi değil. ABD Merkez Bankası Başkanı eğer gerekirse, radikal tedbirler almaya devam edeceklerini açıkladı. Ancak “Merkez bankacılar dünyanın ekonomik problemlerini tek başlarına çözemezler” diye de ekledi. Gerçeğe en yakın çözüm Prof. Krugman’ın yeni canlandırma paketi önerisi. Çünkü direkt olarak şirketlerin ve hane halkının harcamasına yönelik başlıkları içeriyor. Ancak bu tür önerilerin en büyük handikapı, bütçe açığının hem ABD hem de Avrupa’da geldiği tarihi düzeyler. Artık daha fazla kamu açığı dendiği zaman, herkes ekonominin geleceği konusunda daha fazla endişeleniyor. Daha çok çekingen davranmaya, daha az harcamaya başlıyor. Dünya bu durumda iken bizde bir tarafta büyüyen dış açık, diğer tarafta ertelenen Mali Kural, mali disiplin anlayışı göze çarpıyor. Umarım Orta Vadeli Program hazırlıklarında bu konu öncelikli başlıklar arasındadır. Çünkü, yatırımcı raporlarında, artık cari açığın sıcak parayla finansmanı konusu geniş olarak yer almaya başladı. Fazla gecikmeden yatırımcıları ikna edecek, yaklaşan seçimlere rağmen mali disiplini esas alan, bir programı kamuoyu ile paylaşmakta büyük yarar var. NOT: Hazine, IMF IV. Madde Konsültasyonu Raporu’nun ağustos ayı sonunda yayımlanacağı sözünü vermişti. Ay bitti. Yazının yazıldığı saat itibarıyla Rapor’u bekliyoruz.
Hakan Özyıldız - 01.09.2010