Reel sektör de değerli kurdan memnun
Son ayların en tartışılan konularından birisi aşırı değerli TL olmuştu. Başta ihracatçılar olmak üzere; ilgili, ilgisiz; bilgili, bilgisiz herkes konu hakkında yazdı,
konuştu. İzleyebildiğim kadarıyla elle tutulur, somut öneri getirenlerin sayısı bir elin parmakları kadar azdı. Belki de bu nedenle, TL’nin daha çok değerlenmesine rağmen, tartışmalar yaz tatiline girdi, konu kapandı. Konuya uzun vadeli
bakmanın faydası var. Bir taraftan değerli yerli para nedeniyle içeride üretmek pahalılaştığından ithalat patlıyor, işsizlik artıyor. Bu çok ama çok önemli bir
konu. Ancak diğer taraftan, yerli paraya enflasyon nedeniyle uygulanan faizler yüksek. Yabancı para için talep edilen faizler çok ucuz olduğu için, kredi ihtiyacı
olanlar TL yerine dövizle borçlanmayı tercih ediyorlar.
REEL SEKTÖR POZİSYON AÇIYOR
Bu eğilim, reel sektörün döviz pozisyonu verileri incelendiğinde kendisini net bir şekilde gösteriyor. Temmuz 2009 tarihinde Kambiyo Mevzuatında yapılan değişiklikle şirketlerin yerli bankalardan dövizle borçlanmalarına izin verilmişti. Bu nedenle, verilere Haziran 2009 – Mart 2010 karşılaştırması yaparak
bakmakta yarar var. Şirketlerin varlıkları azalıyor. Yerli bankalardaki mevduatlarında değişim yok. Buna karşılık reel sektör yurt dışında tuttuğu mevduatını azaltmış. Şirketler çok fazla yabancı para menkul kıymet taşımıyorlar. Yanı sıra, ihracat alacaklarında da fazla artış yor. Bu dönemde yurt dışına yaptıkları yatırımlarını da arttırmamışlar. Özetle, reel sektörün varlıkları 9 ayda, 3 milyar dolar kadar azalmış.
Buna karşın, yükümlülüklerdeki değişiklikler dikkat çekiyor. Şirketler yurt dışı bankalardan aldıkları kredileri 7 milyar dolar kadar azaltırken, yurt içindeki bankalardan kredilerini 14 milyar dolar arttırmışlar. Kambiyo mevzuatındaki değişim bu hareketin bir nedeni olarak gösterilebilir. Ancak asıl neden, YP
kredilerin, TL kredilerden daha ucuz olması. Ucuzluğun temel nedeni ise, Küresel Kriz nedeniyle sanayileşmiş ülke merkez bankalarının uyguladıkları bol likidite programları. Merkez bankalarından ucuz para alan bankalar, kendi ülkelerinde fazla faiz geliri elde edemediklerinden, daha yüksek faiz getirisi olan yükselen piyasa
ekonomilerindeki bankalara ve şirketlere borç vermeyi tercih ediyorlar. Reel
sektörümüz de içeriyle karşılaştırıldığında, kur riskini bir kenara bırakabilirlerse, daha ucuz olan yabancı para borçlanmayı tercih ediyor.
BANKALAR AÇIK POZİSYONDAN BATMIŞTI
Ancak, varlıklarının azaldığı dönemde yükümlülüklerini yükselterek, döviz pozisyonu
açığı vererek daha fazla risk alıyorlar. Hatırlamakta yarar var, 2001 Krizinde batan
bankaların çoğu döviz pozisyonu açığı taşıdıkları için, kur fırlayınca döviz borçlarını ödeyememiş ve piyasadan silinmişlerdi. TC Merkez Bankası’nın rakamlarına göre Mart 2010 itibariyle reel sektörün açık pozisyonu 82 milyar dolar olmuş. Son 9 ayda 10 milyar dolar artmış. Mevzuat değişikliği şirketleri pozisyon açmaya teşvik etmiş.
Kısa vadede çok beklenmese de, eğer döviz girişlerinde bir sorun olursa ve döziv aniden değerlenmeye başlarsa, şirketler zorlukla karşılaşabilirler. Örneğin
dolar 50 kuruş değer kazansa, şirketlerin borcu 40 milyar lira artar. Sizce şirketler, bu durumda, liranın değer kaybetmesini çok isterler mi? O zaman “yiğit olalım,
mert olalım”. Değerli para edebiyatı konusundan önce yapısal sorunlarımızı masaya
yatıralım. Onlara kalıcı çözümler bulduktan sonra “Tobin Vergisi” gibi konulara geçelim.
Hakan Özyıldız - 28.07.2010