Avrupa’da fırtına bulutları dağılmıyor
Son günlerde her yerde yine Avrupa ekonomileri konuşuluyor. Yunanistan’da, İngiltere’de, İspanya’da ve Portekiz’de hükümetlerin aldığı önlemler ve 750 milyar Euro’luk AB Komisyonu ile Avrupa Merkez Bankası ve IMF destekli destek paketi bile piyasaların ateşini söndürmeye yetmedi.
Euro değer kaybederken, tüm Avrupa borsaları kırmızıya boyandı, hisse senetlerinin fiyatları düşüyor.
Cevabı aranan soru şu: “Yaklaşık 1 trilyon dolarlık destek paketi ve alınan önlemlere rağmen piyasaların ateşi neden düşmüyor?”
SORUN KAMU BORÇLARI
Bu köşede bir kaç kez değindim. Sorun Küresel Kriz nedeniyle çok hızla büyüyen kamu borçları. İlk dalgadan sonra ortalık biraz sakinleşince, şimdi borçların nasıl geri ödeneceği tartışılmaya başlandı. Örneğin Yunanistan için iki konu tartışılıyor: a) Alınan sert önlemler uygulanabilecek mi? b) Başarıyla uygulansa bile, çok fazla büyüyen borçlar geri ödenebilecek mi?
Avrupa’nın en büyüklerinden Alman Deutsche Bank’ın 12 Mayıs 2010 tarihli bir raporunda bazı Avrupa ülkelerinin kamu borçlarını ödeyememe, dolayısıyla borçları yeniden yapılandırma olasılığından bahsediyor.
Ekonomistler yüksek faiz ödemelerinin borç stokunu olumsuz etkilediğini ve devamlı büyüttüğüne dikkat çekiyorlar. Yanı sıra, bir yıl içinde vadesi dolacak borcun, toplam borca oranı; Portekiz’de yüzde 21, İspanya’da yüzde 20, İtalya’da yüzde 19, Yunanistan’da yüzde 14. Borç miktarı ve vade sorunu en az olan Yunanistan zorlanınca, uzmanlar diğerlerinden de şüphe etmeye başladılar.
Yanı sıra, adı geçen ülkelerin borcu Euro, ancak kamudan alacaklılar sadece yerliler değil, çoğunluğu yabancı. Borçların önemli bir kısmı Alman, Fransız ve İngiliz bankalarına. İrlanda’nın borcunun yüzde 86’sı; Yunanistan’ın yüzde 75’i; Portekiz’in yüzde 72’si; İspanya’nın yüzde 65’i; İtalya’nın yüzde 55’i yabancılara.
Kısacası korkulan şu; Yunanistan veya bir Arupa ülkesi, bir kaç yıl içinde borcunu ödeyemez ve yeniden yapılandırmaya gitmek zorunda kalırsa, Euro bölgesinde domino etkisini kim, nasıl önler?
Soruya net bir cevap bulunanadığı için, ECB (Avrupa Merkez Bankası) para politikası otoritesi yanı sıra, sanki bir kamu maliyesi kurumuymuş gibi çalışmaya zorlanıyor. Kriz dönemlerinde merkez bankaları piyasalardaki kısa vadeli likidite sorunlarını çözerler, görevleridir. Ancak, bankaların bilançolarındaki yapısal sorunlar hazinelerce çözülür. Yük sonunda vergi ödeyenlerin sırtına biner.
Kuzeyli Avrupalılar işte bu maliyete katlanmak istemiyorlar. Ama unuttukları bir şey var: Akdenizli hazinelerin yüksek faiz ödeyerek ihraç ettikleri devlet kâğıtlarını alanlar da onların bankaları.
Bu tür soruların büyümesinin arkasındaki en büyük etken, hükümetlerin sürdürülebilir maliye önlemleri almakta gösterdikleri isteksizlikler. Tarihsel olarak en etkin sosyal devlet olma iddiasında olan Kıta Avrupa’sı ülkeleri şimdi çok büyük bir sorunla karşı karşıyalar. Kuzey Avrupalılar, Akdenizli Yunan, İspanyol, Portekizli ve İtalyan komşularının “dolçe vita” hayat tarzlarını finanse etmek istemiyorlar.
Yüksek faiz geliri elde ederken sesi çıkmayanlar, şimdi huzursuzlanıyorlar. Ama artık çok geç. Hasta adamı iyileştirmek için yükü paylaşmak zorundalar.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ
Yüksek kamu borcunu geri ödemek için alınacak tedbirler Euro bölgesi ekonomilerinde tüketimi ve büyümeyi yavaşlatacak. Bu ihracatımızı ve turizmi olumsuz etkiler.
Bir taraftan satılan mal miktarı artmazken, diğer taraftan değer kaybeden Euro, ihracatçı ve turizmcinin gelirinde azalmaya neden oluyor. Buna karşılık içeride enflasyon artmaya devam ediyor. Gelirlerin büyümediği ortamda maliyetler artıyor. Özellikle borçlu şirketlerin ve alacaklıların bundan etkilenmemesi düşünülemez.
Son söz: Biz bu filmi daha önce gördük. İsterlerse, gelsinler deneyimlerimizi anlatalım.
Hakan Özyıldız - 22.05.2010