Bir araya gelemeyiz
Uluslar arası Finans Enstitüsü’nün (IIF) ilkbahar toplantıları bu yıl Viyana’da yapılıyor. Toplantıların açılış oturumunda G 20’nin geleceği tartışıldı.
Dünya ekonomisinin içinde bulunduğu kritik durumda en önemli sorun beraber hareket etme gereği olarak görünüyor. Kambiyo ve dış ticaret rejimleri bu kadar serbest olduğu, sermayenin sınırlar ötesi hareketinin bu derece yaygınlaştığı, finansal piyasaların elektronik ortamda çoğu zaman bilgisayarlarca idare edildiği bir ortamda ortak kararlar alabilmek can alıcı bir özelliğe sahip.
Yanı sıra, ABD, İngiltere, Türkiye gibi bazı ülkeler cari açık verirken, Almanya, Çin gibi tasarrufa önem veren, ihracatçı ülkelerde birikmiş para var.
ABD ekonomisinde görülen canlanmanın ne kadar kalıcı olduğu, teşvik paketlerinin tüketicilere sağladığı harcama kabiliyetinin bitmesinden sonra belli olacak. Tüketimdeki canlanmanın sürdürülebilir olması için işsizliğin azalması ve hanehalkı gelirlerinin artması gerekiyor. Uzmanlar bu aşamada gelişmelerden çok ümitli değiller.
Avrupa ise karmakarışık vaziyette. İngiltere, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’den sonra şimdide Macaristan tartışılmaya başlandı. Arkasından hangi ülkenin geleceği, ülkeler borçlarını yeniden yapılandırmak durumunda kalırlarsa, hangi bankaların etkileneceği en çok tartışılan konu.
G 20 TORONTO TOPLANTISININ ÖNEMİ
Böylesi karmaşık bir ortamda, G 20 liderleri Haziran sonunda Kanada’nın Toronto şehrinde bir araya gelecekler. Bakanların ve Merkez Bankaları başkanlarının G. Kore’de tartıştıkları konuları ele alacaklar.
Öncelikle belirtmekte yarar var. Makro ekonomik konularda, özellikle maliye politikalarında beraber hareket etme gereği üzerinde duruluyor. Ekonomik sıkıntıları olan ülkeler, durumu iyi olanlara daha fazla harcayın, ithalat yapın diğer ekonomilerde canlansın diyorlar.
Ancak cari açık fazlası veren Çin, Hindistan, Rusya gibi yükselen piyasa ekonomileri gelişmişlik düzeylerini arttırmak için paralarını altyapı yatırımlarına harcamak istiyorlar. Hatta Dünya Bankası ve diğer bölgesel kalkınma bankalarının kendilerine daha fazla yardım etmesinin gereğinden bahsediyorlar. Oysa cari açık veren ülkeler onların daha fazla ithalat yaparak kendi ülkelerindeki sorunların hafiflemesine yardım etmesinin gerekliliğine dikkat çekiyorlar.
Buna karşılık, Almanya beklenenin aksine, yeni harcama kısıcı tedbirler alarak kendisinden beklenenin tam tersi uygulamaları hayata geçiriyor. Bence haklı. Çünkü yakın gelecekte kamu borçları başına bela olabilir, şimdiden tedbir almaya çalışıyor.
KAYNAKLAR KAMUYA
Sıkıntısı çekilen önemli konulardan birisi de kamu borçlarında görülen artış. Bazı ülkeler için devasa boyutlara ulaşan bu sorunun çözümü, finansal sektördeki kaynakların büyük bir bölümünü kamuya borç vermeye yönlendirecek kurallar koymak. Kaynaklar, başta emeklilik fonları olmak üzere, sigorta fonları, hedge fonlar gibi büyük paraların biriktiği ve çok büyük riskler alınarak yönetildiği kurumlardan olabildiğince uzaklaşılmaya çalışılıyor. Yeni sermaye yeterliliği uygulamaları, hedge fonlara getirilmesi düşünülen sınırlamalar, risk yönetim tekniklerinin yeniden gözden geçirilmesi, kredi derecelendirme kuruluşlarının yapılarının tartışmaya açılması bu gelişmelerin bazıları.
Bu konular bir yılda hayat bulabilecek kadar basit değil. En azından reel sektöre giden kaynaklar azalınca büyümenin nasıl finanse edileceği sorusuna henüz cevap buluna bilmiş değil. Bence G 20’nin ortak karar alamamasının arkasında da bu neden yatıyor.
Hakan Özyıldız - 12.06.2010