G 20 toplantılarından ortak karar çıkmazsa...
Kanada’da toplanan G 20 ülkelerinin liderleri, bir karar vermek zorundalar. Bu aşamada yaşanacak gecikmeler, yapılacak bir hata olumlu gelişmelerin ters dönmesine neden olabilir.
Ancak, farklı sorunlar yaşayan G 20 ülkelerinin ortak tavır almaları biraz zor görünüyor. ABD, Euro bölgesi ülkeleri, Japonya ve İngiltere ile diğerleri arasında sorunların tanımlanmasında ve çözüm yollarında önemli anlaşmazlıklar var.
FARKLI YAKLAŞIMLAR
Kanada’nın başını çektiği bir grup bankalara yeni vergi konulmasına karşı çıkarken, Almanya ve Fransa bu konuda ısrarlı. Hatta AB Komisyonunun bu konuda karar alması için mücadele ediyorlar. ABD ve Kanada banka bilançolarını hızla düzelttikleri için, ekonomik büyümelerinin önüne engel olabilecek kısıtlayıcı kuralları istemiyorlar.
Buna karşılık Fransa, Almanya ve Japonya; bankalara yeni sermaye ve likidite kuralları getirilmesine karşı çıkıyorlar. Karşı çıkışların nedeni, yapılmakta olan stres testlerinin sonucunda Avrupa’nın önde gelen bankalarında ortaya çıkabilecek sorunlar olabilir. Çünkü tahminler, yüksek kaldıraç rasyolarıyla çalışan bu bankaların, özellikle Avrupa’da bazı ülkerin borçlarını yeniden yapılandırması durumunda, olumsuz etkilenebilecekleri yönünde.
Diğer yandan, ABD ve İngiltere, Kıta Avrupasından gelen hedge fonlar ve benzeri finansal kuruluşların çok sıkı denetlenmesine yönelik baskılara direniyorlar.
Finansal piyasalar konusunda, kısa vadede, ortak bir karar çıkacağını sanmıyorum. Bununla beraber, eğer ortak karar alınamazsa sermayenin bu kadar hızlı hareket edebildiği bir dünyada “regülasyon arbitrajları” ortaya çıkacak. Yani, finansal sektörde farklı regülasyon uygulamaları, bankaların maliyetlerini ve getirilerini etkileyecek. Para yeni merkezlere yönelecek. Fonların çekildiği ülkelerde faiz baskısı ortaya çıkacak, ekonomiler olumsuz etkilenecek.
MALİYE POLİTİKASI ANLAŞMAZLIKLARI
Kriz sırasında Atlantik’in iki tarafında da büyük paralar ortalığa saçıldı. Finansal ve reel sektörde şirket kurtarma operasyonlarının yükleri trilyonlarca doları buldu.
Ancak, bunca desteğe rağmen ekonomiler henüz kendi ayakları üzerinde duramıyorlar. ABD’de canlandırma paketlerinin sonuna gelindiği halde işsizlik azalmıyor, tüketim beklendiği kadar artmıyor. Başkan Obama sıcak bakmasa da yeni canlandırma paketinin yararlı olacağı konuşuluyor. Hükümet bunun yerine Almanya ve Çin gibi cari fazlası olan ülkelere baskı yaparak, iç tüketimlerini arttırmalarını ve Amerika’dan ithalat yapmalarını istiyor.
Avrupa ise olaya tamamen kamu borç stoklarında yaşanan sorunlar açısından bakıyor. Yanı sıra Euro’nun dolar karşısında değer kaybetmesinden de çok rahatsız değiller. Hatta 1 Euro = 1 Dolar olsun diye dört gözle bekliyorlar. Çünkü o zaman daha fazla ihracat yapabilecekler.
Aynı şey Çin için de geçerli. Son kur gevşetme hareketinde izlediği politika seçenekleri, olayın güzel bir göstergesi. Çinliler de paralarının değer kazanmasını pek istemiyorlar.
Ancak bu durum özellikle ABD için işsizliğin istendiği kadar azalmaması anlamına geliyor.
Görüldüğü gibi herkesin derdi ayrı. Finansal başlıklarda ortak çözümler üretilmesi çok kolay olmayacak. Yanı sıra dış ticaret konusunda akılcı adımlar atılmaması durumunda ise, ticaret savaşlarının başlaması olasılığı ortaya çıkabilir.
Belki bazıları yaklaşımımı biraz karamsar bulabilirler. Ancak Belçika, Almanya, Fransa, Brezilya ile Türkiye ve ABD’deki seçimlere; Orta Asya, Kore Yarımadası, Orta Doğu, İran’daki politik risklere ekonomi zaviyesinden bakınca, karar alıcıların, zor kararları almakta çok rahat olamayacaklarını tahmin ediyorum.
Yanılmayı çok isterim.
Hakan Özyıldız - 27.06.2010