Enerji açığı mı ve üçüncü köprü mü?
Bu ülkede Boğaz’a köprü inşası her zaman tartışma konusu olmuştur.
68 Kuşağı Birinci Köprü’ye karşı çıkmış, bunun yerine Doğu ve Güney Doğu Anadolu’ya yatırım yapılmasının gereğine dikkat çekebilmek için Hakkâri’de Zap Suyu üzerine bir köprü yapmıştı.
1980’li yıllara, o dönemdeki seçimlerde slogan haline elen “Köprüyü sattırmam” tartışması damgasını vurmuştu. Turgut Özal boğaz köprüsünü satıp, elde edilecek gelirle diğer yatırımlara öncelik vereceğini söyleyince, muhalefet karşı çıkmıştı.
Şimdi üçüncü köprünün inşası için hazırlıklar yapılıyor.
Benim amacım eski tartışmaları gündeme getirmek değil. Ancak, basına yansıyan haberlere göre yeni köprünün maliyeti 6,5 milyar dolar olacakmış. Buna bir de İzmit Körfez geçişi ve İzmir otoyolunun 7,5 – 8 milyar dolarlık yatırım tutarını ekleyin. Yetmedi üstüne Ankara-Sivas ve Ankara-Konya ile Eskişehir-İstanbul hızlı tren yatırımlarını koyun. Ulaştırma sektörü için öngörülen yatırım tutarı onlarca milyar dolara ulaşıyor.
YATIRIMLARDA ÖNCELİK SORUNU
Türkiye ekonomisi büyüyor bu yatırımlara ihtiyacı var, parayı bir şekilde bulup hızla projeleri hayata geçirmek gerekir diyebilirsiniz. Kısmen haklısınız da.
Neden kısmen? Neden tamamen değil?
Ekonomi temeli kıt kaynakların yönetimidir. Üniversitelerde ilk ekonomi dersi “Kıt kaynak ne demek, bu sorunu yönetmek için neler yapılabilir?” başlıklıdır.
Burada tartışmak istediğim husus projenin gerekli olup olmadığı değil. İster kamu ister özel sektör yapsın, böylesi büyük yatırımların finansmanının nereden sağlanacağında. İçeride yeteri kadar tasarruf olmadığını hepimiz biliyoruz. Hemen aklınıza şu soru gelebilir: Dışarıdan bulunamaz mı? Tabi ki bulunabilir.
Ancak Yunanistan ve diğer Avrupa ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde kamu kesiminin aşırı borçluluğu dünyada tasarrufların yönünü etkiliyor. Uzun vadeli ucuz kaynaklar daha çok sanayileşmiş ülkelere kayıyor. Gelişen piyasa ekonomileri için bulunabilenler biraz daha risk iştahı olan, pahalı kaynaklar.
Bununla beraber Türkiye’nin sadece köprü yatırımlarına gereksinimi yok. Kamu özellikle ulaştırma sektörüne ağırlık verirken, bence ihmal ettiği çok önemli bir sektör var: Enerji.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yayımladığı raporlarda değişik varsayımlara göre yapılan projeksiyonlar 2014 – 2015 yıllarında elektrik enerjisinde arz açığının ortaya çıkacağını gösteriyor. Yani üretim, tüketimi karşılamaya yetmeyecek. Bazı uzmanların hesaplarına göre 2020 yılına kadar en az 150 milyar dolarlık enerji yatırım yapılması gerekiyor.
Enerji hayati öneme sahip bir sektör. Çünkü üretim için en etken faktörlerden birisi. Bu duruma şimdiden kalıcı çözümler üretilemezse, ileride fabrika yatırımı yapılsa bile elektrik olmadığı için üretime geçilemeyecek.
Bu nedenle Türkiye’de en öncelikli yatırım gereksinimi olan sektörü doğru saptamak gerekiyor. Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ)’ın yaptığı hesaplamalar doğru ise, ülke kaynaklarının ivedilikle ve öncelikle enerjiye yönlendirilmesi lazım.
“Ne var? İkisini de yaparız, bu ülkenin ekonomisi dünyada üst sıralarda, daha da yukarıya çıkması lazım değil mi?” diye bir düşünebilirsiniz. Biliyorum dünyada bedeli ödendikten sonra her şeyi satın alabilirsiniz. Diğer ülkelerin ödediğinden daha fazla faiz ödeyerek dış borçlanma ile tüm projelere, yabancı bankalardan kredi bulmak mümkün.
Ama ülkeyi bu kadar borç altına sokarak bitirilecek projelerin borçlarını bizim çocuklarımız, torunlarımız geri ödeyecek mi? Yolları onlar için yapıyoruz ödeyiversinler diyelim. Peki, zamanı gelince borç geri ödemek için yeterli dövizi nereden bulacaklar? Bu iş sanıldığı kadar kolay değil. Geçmiş kriz deneyimlerinin bunu bize çok iyi öğretini sanıyorum.
Bu bağlamda, dünyadaki ekonomik ve finansal şartların yanı sıra ülkenin ekonomik önceliklerini düşünmeden alınan yatırım kararlarına, çok ama çok dikkat etmek gerekiyor.
Hakan Özyıldız - 03.05.2010