Ne olacak şimdi?
Sevgili dostum Muharrem Sarıkaya’nın yazısından öğrendiğime göre; Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önümüzdeki dönemi değerlendirirken, “Denizde fırtına çıksa da sağlamız. Zayıf koalisyonlar dönemi gelmedikçe ve parti kapatma olmadıkça sorun yok... Anayasa değişikliği gündeme gelince parti kapatmanın zorlaştırılacağını gören yabancı yatırımcı borsayı 10 günde % 15 yükseltti..” demiş.
Bu değerlendirmeden iki gün sonra, pazartesi günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa değişikliği paketinin parti kapatmayı zorlaştıran maddesini reddetti. Madde tasarıdan düştü. Parti kapatma eskisi gibi kaldı, zorlaştırılamadı. Parti kapatmayı zorlaştırmanın yolu nedir, bilmiyorum. Benim uzmanlık alanımda olan bir konu değil.
SİYASİ İSTİKRARIN ÖNEMİ
Ancak, siyasi istikrarın ekonomik büyümeye olumlu etkisi olduğu konusunda ben de Sayın Babacan gibi düşünüyorum. Ekonomideki iç ve dış gelişmeleri iyi izleyen ve gereken kararları hızla alabilen siyasi yapı, ekonomik istikrar açısından çok önemli.
En basit yanıyla, ekonomi yönetiminin teknik bilgi birikimine ve gerekli tecrübeye sahip uzmanlardan oluşturulmasını, çok sık değiştirilmemesini sağlayacak siyasi kararlılığın önemini kabullenmek gerekiyor.
Bu yapıdaki teknik ekibin, ekonominin gereksinimlerini yakından izleyerek gerekli kararların teknik seçeneklerini siyasilere sunması lazım. Eğer seçim dönemi değilse ve ekonomi yönetimi kısa vadeli değil de uzun vadeli düşünme yeteneğine sahipse, dönemsel olarak yaşanacak gelişmelerden korkmamak gerekiyor. Çünkü ister içeride ister dışarıdaki olayları sağlıklı izleyeceğine inanılan, güvenilen ekonomi yönetimi nasıl olsa gerekli önlemleri ivedilikle alabilecektir.
Bu derece etkin ve verimli çalışabilen ve istikrarlı yapıya sahip ekonomi yönetimi ekonomideki risklerin azalmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Sonuçta büyüme ivme kazanacak ve ülke refahı artacaktır.
BİR SORU
Ancak, şimdi sorulması gereken soru şu; “Anayasa taslağından parti kapatma ile madde düştüğüne göre, ekonomide riskler artacak mı?”
Hem evet hem hayır.
Evet. Çünkü eğer kamu otoriteleri ve piyasa oyuncuları bu maddeye bu kadar büyük önem atfediyorlarsa risk algılamaları değişecek demektir. Piyasadaki karar alıcılar bu gelişmenin siyasi sonuçlarını tartışmaya ve çeşitli senaryolar üzerinden risk hesaplamaları yapmaya başlayacaklardır. Risk algılamalarında olumsuz değerlendirmeler artmaya başlar ve siyasi karar alıcılar da bazı kararları gelecek seçimlere kadar erteleme eğilimine girerlerse, gelişmeler sorunların derinleşmesine neden olabilir.
Bu bağlamda önümüzdeki dönemde hangi riskler öne çıkabilir kısaca bakmakta yarar var. İlk akla gelen enflasyon. Son açıklanan rakamlar sorunun gittikçe büyüdüğüne işaret ediyor. Enflasyonla mücadelede Merkez Bankası’nı yanlız bırakmamak için bazı yapısal tedbirlerin ivedilikle hayata geçirilmesi gerekiyor.
İkinci sorun ödemeler dengesi verilerinde gelişiyor. Mart ayı dış ticaret verileri, dış ticaret açığının büyüdüğünü gösteriyor. Aylık açık, kriz öncesi dönemdeki büyüklüklere ulaştı. Şimdi cari açık rakamlarını bekliyoruz. Bu dengenin bozulmasında en büyük etken olan sıcak para girişleri konusunda IMF’nin önerilerini dikkatle incelemekte yarar var.
Hayır. Bu tür pek olumlu olmayan gelişmeleri biraz olsun hafifletebilecek olan; kayıtdışılıkla mücadele, “Mali Kural”, KİT yönetişim reformu, kamu ihale sisteminin değiştirilmesi gibi yapısal önlemlerin hayata geçirilmesinde hızlı hareket etmek gerekiyor.
Ancak, bunun için referandumu, genel seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini düşünerek kararların ötelenmesinin önüne geçebilecek siyasi iradenin oluşması önemli. Eğer bu önlemler hızla hayata geçirilirse, parti kapatma konusundaki risk algılamaları çok çabuk değişecektir. Belki de böyle bir sorunun varlığı bile sorgulanmaya başlanacaktır.
Hakan Özyıldız - 06.05.2010