Mali Kural ufukta göründü
Geldi geliyor derken, en sonunda Mali Kural Kanun Tasarısı Taslağının ana unsurları açıklandı. İlginç olan, kanun taslağının kendisinin açıklanmaması. Taslaktan önce ana unsurları açıklamak biraz piyasalardaki beklenetileri etkilemeye yönelik bir girişim gibi.
Ancak neresinden bakılırsa bakılsın, genel anlamıyla olumlu bir başlangıç.
İÇERİĞİ SINIRLI
Açıklamaya göre mali kural merkezi bütçe, Sosyal Güvenlik Kurumu, KİT’ler, Mahalli İdareler, İşsizlik Fonu ve döner sermayeli işletmeleri kapsayacak. Kapsam açısından her hangi bir sorun yok. Geniş bir kapsam amaçlanmış.
Mali Kural ile doğruluk, saydamlık ve hesap verilebilirliğin ilke olarak kabul edilmesi genel kabul görmüş bir yaklaşım. Ancak, uygulanması düşünülen mali kural formülünü göz önüne alınca, diğer temel ilke olarak beliritilen “basitlik” konusunda bazı tereddütler ortaya çıkabilir. Daha basit, halkın çok daha rahat anlayıp yorumlayabileceği bir formül düşünülebilirdi. Örneğin kamu borç stoku artışını esas alan bir kural daha olumlu olurdu.
Mahalli İdarelerin borçlanmasının yatırım projeleri ile sınırlanması, İngiltere’de uygulanan “Altın Kural”ı çağrıştırıyor. Ancak açıklamanın ilerleyen bölümlerinde, İçişleri Bakanlığı ve Hazine’den uygun görüş alınarak, bu sınırlamanın aşılabileceği belirtiliyor. Yani pratikte sınırlama kaldırılıyor.
KİT’lerdeki durum da oldukça ilginç. Toplam borçlanma gereğine sınır getiriliyor. Bu da IMF’nin performans kriteri uygulamasını anımsatıyor. KİT’ler bir bütün olarak, kendi içinde değerlendiriliyor. Borçlanma gereği olan TCDD, TTK gibi kuruluşlar, eğer özelleştirilmezlerse, DHMİ, BOTAŞ gibi gelir fazlası olanların fazlalarından yararlanıyor. Ancak burada açıklığa kavuşturulması gereken bir husus var: Eğer yasalarda bir değişiklik yapılmayacaksa, bir KİT diğerine doğrudan para aktaramaz. Paraya ihtiyacı olan, sermayedarı olan Hazine’ye veya Özelleştirme İdaresi’ne başvurmak durumunda. Fazlası olan parasını Hazine’ye vermek zorunda olmadığı için, para isteyen doğrudan bütçe açığını olumsuz etkileyecektir.
YAPTIRIMLARI SINIRLI
Uygulamada en sıkıntı yaratacak husus, kurala uymayana bir yaptırım getirilmemesi. Bu açıdan bakınca, öngörülen yapı bir kuraldan çok bir gösterge niteliğinde. Diğer bir deyimle, IMF programları sırasında kamu borçlanma gereği performans kriteri uygulamasına alışmış piyasalara mesaj vermeye yarayacak, kısa vadeli bir gösterge gibi.
Bu düşüncemin temelinde yatan anlayış şu: Bir toplumda başarı ödüllendirilmiyor, suç cezalandırılamıyorsa orada kural yoktur, kargaşa vardır. Bu bağlamda, “Bir mali kural koyalım, nasıl olsa halk siyasetçiye cezasını seçimlerde verir.” anlayışı, bu topraklarda pek hızlı işleyen bir mekanizma değildir. Gecikmeler söz konusudur.
Gecikmenin sonuçlarını en son Yunanistan’da gördük. Olan olmuş, pislikler halının altına süpürülmüş, kamu borç stoku çözümü olanaksız düzeylere çıktıktan sonra yeni gelen hükümet açık ve net resmi halkın önüne koymuş. Bazı okuyucularım “Tamam, daha ne istiyorsun işte halk önceki siyasileri cezalandırmış, yeniden seçmemiş” diyebilir. Kriz çıktıktan, emekli maaşlarının ve gelirlerin bir bölümü kaybedildikten sonra tedbir alınmış ne işe yarar.
Mali kuralda amaç, sorunların birikmesinin önüne geçmektir. Bunun için cezai yaptırımların, yıllık olarak uygulanması, çok ama çok önemlidir. Düşünsenize bu sene yasalaşan, seneye uygulanacak olan mali kuralın etkisi ancak genel seçimlerden sonra görülecek. Eğer ceza vermek isterse, halkın eline bu fırsat en erken 2015 yılında geçebilecek.
O tarihe kadar, kim öle kim kala!
Hakan Özyıldız - 14.05.2010