IMF sıcak para girişini durdurun diyor
G7 ülkeleri merkez bankaları Küresel Kriz’in yaralarını sarabilmek için, piyasaları paraya boğdukları bilinen bir gerçek. Sadece ABD, İngiltere ve Japonya’daki para likiditesi son on yılda, 900 milyon dolar seviyesinden 2 trilyon dolarlara çıktı. Bu paranın bir bölümü, bizim de içinde bulunduğumuz yükselen piyasa ekonomilerine akmaya başladı. Büyük bir bölümü sıcak para olarak gelen bu fonlar, çoğu zaman sorunları da beraberinde getirdiler.
İlk etkileri değerlenen yerli para oldu. Örneğin, TC Merkez Bankası’nın reel kur endeksi hesaplamasına göre TL dolar karşısında aşırı değerlenmiş durumda.
SICAK PARANIN ETKİLERİ
Değerli yerli paranın ilk olumsuz etkisi ithalatın ucuzlaması, ihracatın ise tam tersine pahalılaşmasıdır. Bu sorunu uzun dönemden bu yana yaşıyoruz. İhracatçılarımız bas bas bağırıyorlar. Onlara verilen cevaplar genellikle kur politikasının serbest kura dayandığı yönünde. Üstü kapalı bir biçimde, “Yapılabilecek bir şey yok, kuru piyasa belirliyor” deniyor.
Aşırı büyüyen ithalatın diğer bir önemli sonucu ise işsizlik. İhracat azalıyor işçi çıkarılıyor. Dışarıdan ithal edilen mal ve hizmetler daha ucuzlayınca iş adamları ister istemez üretmek yerine, ithal edip satmayı tercih ediyor. İşçi çıkartıyor veya daha fazla işçi istihdam etmek istemiyor.
Yanı sıra sıcak para, yükselen piyasa ekonomilerinde varlık fiyatlarında balon oluşturuyor. Hisse senetlerinin, kamu borçlanma kâğıtlarının, gayrimenkul fiyatları aşırı yükseliyor. Herkes balonun patlatmasından korktuğu için, elinde iğne olan çocukların ortalıkta dolaşmamasına gayret gösteriyor.
IMF SICAK PARAYA KARŞI
Tüm bu ve benzeri sorunların farkına varan IMF, benim bildiğim kadarıyla ilk defa sıcak para konusunda kambiyo kontrolleri uygulanabileceğini işlemeye başladı. Nisan 2010’da yayımlanan Küresel Finansal İstikrar Raporu’nun (KFİR) 4. Bölümün bu konuya ayırmış. Ülke deneyimleriyle beraber yapılabilecekler konusunda geniş örneklerin yer aldığı Rapor umarım Türkiye’deki yetkililer çok dikkatle okumuşlardır.
KFİR, çeşitli politika seçenekleri üzerinde duruyor. Öncelikle esnek kur politikasının gereğine vurgu yapıyor. Gelen sıcak paradan, kötü günler için, olabildiğince rezerv biriktirilmesini öneriyor. Eğer enflasyonla mücadelede bir sorun yoksa kısa vadeli politika faizlerinin hızla indirilmesinin yararlı olacağını söylüyor. Daha da önemlisi maliye politikasında sıkılaştırmaya gidilmesini ve borçlanma gereğinin düşürülmesinin önemine vurgu yapıyor.
Tüm bu önerileri IMF’den daha önce de duymuştuk. Ancak bir yenisi var: Makro güvenlik kurallarının (Prudential Regulations) değiştirilmesini ilk defa bir KFİR bu kadar detaylı ele alıyor. Finansal sektörde uygulanan bazı kurallarda değişikliğe gidilerek döviz işlemlerinin sıkılaştırılmasını, kısmen zorlaştırılmasını öneriyor. Örneğin likidite rasyolarında, farklı para birimlerine farklı oranlar uygulanmasından söz ediyor. Aynı öneriyi munzam karşılıklar için de yapıyor. Yanı sıra üzerinde durulması gereken başka öneriler de var.
Ancak, Raporun vurguladığı çok önemli konulardan birisi de, şirketler kesimi ile hanehalklarının doğrudan döviz borçlanabilme olanağının varlığı durumunda hiçbir makro güvenlik kuralları uygulamasının başarılı olamayacağına yapılan vurgu.
Rapor’un en ilginç önermesi ise, IMF belki de kuruluş felsefesine tam ters bir şekilde, yukarıdaki öneriler yetmezse sıcak paranın girişine doğrudan kontrol getirilebileceğinden bahsediyor. Bu konuda sıcak para girişlerine vergi uygulaması ve rezerv politikalarında farklı uygulamalar öneriyor. Raporun adı geçen bölümü Brezilya, Kolombiya, Hırvatistan, Tayland, Şili ve Kore’den alınan örnekleri değerlendiriyor.
Eğer konu bu kadar geniş bir detayda, hem de IMF’nin resmi görüşünü belirten bir raporda yer aldıysa Türkiye’nin bu konuyu dikkatle ele almaması için bir neden yok.
Tabi, eğer kamu borçlanması için dış kaynağa ihtiyacımız yoksa. Ufukta bir cari açık ve enflasyon sorunu görünmüyorsa. Ve içerideki dolarizasyon konusunda radikal kararlar almaya hazırsak.
Yoksa “IMF olumlu bakıyor, bazı ülkeler de yapmış. Bizim neyimiz eksik?” demekle bu iş olmuyor.
Hakan Özyıldız - 15.05.2010