Ülke kredi notu artarken...
Kredi derecelendirme konusunu daha iyi anlayabilmek için iç ve dış dinamikleri ele almak lazım.
Bu köşeyi izleyenler, yazılarımda dünya krizini değerlendirirken öncelikle sanayileşmiş ülkeler emeklilik fonlarındaki gelişmelere yakından bakmak gerektiğini, sık vurguladığımı bilirler. Kredi derecelendirme işinin sermaye piyasalarında işlem gören ülkeler için uygulanmasının nedeni, emeklilik fonlarına yön vermektir.
DIŞ DİNAMİKLER
Bu bağlamda son krizin emeklilik fonlarındaki etkisine bakmak lazım. Bu fonların varlıklarının toplamı, 2007 sonunda 31,7 milyon dolar iken 2008 de 25,9 trilyon dolara düşmüş. Kayıp oranı yüzde 19 kadar olmuş. Sermaye piyasaları toparlanınca fonlar kayıplarını biraz olsun kapatmışlar. Geçen yılsonu itibariyle varlıklarının toplamı 29,5 trilyon dolara çıkmış. Kayıpları yine de az değil.
Hızla yaşlanan nüfus nedeniyle, emeklilik fonları yükümlülüklerini karşılamayacak durumdalar. Towers Watson tarafından yapılan bir çalışmaya göre, 1999 yılını 100 kabul eden bir endekste, 2009 sonu itibariyle fonların varlıkları 135, yükümlülükleri 180 düzeyine yükselmiş. Aradaki fark oldukça büyük ve hızla açılıyor.
Bu açığın kapanması için varlık yöneticileri, dünyada yüksek getiri sağlayan piyasaları ve yatırım araçlarını dikkatle izliyorlar. Kendi ülkelerinde reel faizler yerlerde sürünürken, bizim gibi ülkelere para yatırıp, dolar bazında en azından yüzde 8–9 para kazanıyorlar.
Diğer taraftan son kriz bilançolarında batık varlık taşıyan bankaları da olumsuz etkiledi. Dünyanın ilk 1000 bankası için yapılan bir çalışmaya göre toplam bilanço büyüklükleri 96,4 trilyon dolara ulaşmış. Geçen Ekim ayında IMF bankaların toplam zararınım 2,8 trilyon dolar olacağını tahmin etmişti. Bu emeklilik fonlarının ilk yıl kayıplarıyla karşılaştırırsak çok küçük bir tutar.
Emeklilik fonlarının varlıklarının çoğunu hisse senedi piyasalarında tuttuğunu düşünürsek, hem bu piyasalardaki hem de fonların kayıplarındaki hızlı düzelmenin nedenini daha iyi anlarız. Ama bankalar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Onların kayıpları tutar olarak en azından 5,5–6 trilyon dolarlar civarında olabilir.
İÇ DİNAMİKLER
Konu hakkında yorum yapan bir çok kişi derecelendirme kuruluşlarının geç davrandığını iddia ediyor. Ayrıca verilen notun da yetersiz olduğu ileri sürülüyor.
Haklılar. 2001 Krizinden dersini iyi alan, ekonomide birçok yapısal reform uygulayan bir ekonomiye yatırım yapılabilir notu vermemenin bir nedeni olmalı.
Verilen not ekonomik gerçeklerle açıklanamayınca içerideki sosyo-politik dengelere bakmakta yarar var. Bilindiği gibi, kredi derecelendirmesi yapılırken ağırlık, ekonomik verilerde değil, sosyo-politik kurumsallaşmadadır. Eğer sağlam ve yerine oturmuş bir kurumsallaşma varsa o ülkeye yükselen piyasa ekonomisi de denmez. O artık yatırım yapılabilir, gelişmiş bir ekonomidir. Riskler minimumda olduğu için gelişmiş piyasalardan yüksek getiri elde etmek mümkün değildir.
Buna karşılık, yüksek zararları kapatabilmek için, gelişme yolundaki ülkelerin çeşitli riskleri öne çıkararak oradan yüksek getiriler için ortamlar yaratılabilir. Bu nedenle, bir çok yükselen piyasa ekonomisi yatırım yapılabilir nota kolay kolay ulaşamaz.
Bu bağlamda ülkemize bir bakalım: İşsizlik her geçen gün artarken, karar alıcıların önceliğinde bu konular neden yok? Kamu borç yükündeki artış hızı nasıl düşürülecek? Siyasi açılımlar ne durumda? Devlet kurumları arasında son dönemde yaşananların sonucu nereye varır? Yargının içinde bulunduğu durum, bir yabancı yatırımcıya nasıl açıklanabilir? Kuvvetler ayrılığı kaldı mı? Sınır komşularımızla siyasi ilişkilerimiz ne durumda? Ankara’ya 45 dakika mesafedeki meslek yüksek okulunda hoca olmadığı için derslerin boş geçmesi, öğrencilerin gelecekten umutsuzluğu konularında YÖK ne yapıyor?
Siz olsanız bu ve benzeri soruları sormadan, sadece ekonomik verilere bakarak risk değerlemesi yapar mısınız? Türkiye’de uzun vadeli ve üretken yatırımlara ne kadar ilgi gösterirsiniz?
Hakan Özyıldız - 24.02.2010