Yabancı emeklilik fonları için borsalardaki yüksek getirinin önemi
Son yıllarda ekonomideki gelişmeleri izlerken iki gösterge öne çıkarılıyor: Borsa ve döviz kurları.
Öyleki, adamın ayranı yok içmeye ama ekonominin nasıl gittiği sorulduğunda, “İyi gidiyor” diyor. Yorumlamaya başlayınca anlıyorsunuz ki, borsadaki yükseliş eğilimi ve özellikle dolar kurunu değerlendirerek görüş belirtiyor.
Kısmen haklı. Çünkü ekonomiden anladığını sandığı “uzmanlar”(!) her gün medyada bu konuları ele alıyorlar ve çok olumlu öngörülerde bulunuyorlar.
Konuyu daha iyi anlayabilmek için önümüzdeki perdenin gerisine bakmak lazım.
EMEKLİLİK FONLARI VE BORSALAR
Sermaye piyasaları uzmanları genellikle Amerika’daki S&P Endeksi ile İMKB arasında yakın bir ilişki olduğunu iddia ediyorlar.
Bu nasıl bir ilişkidir, nedeni ne olabilir?
Önce Amerikan ve İngiliz sermaye piyasalarına paraların nerelerden geldiğine bir göz atalım.
OECD verilerine göre ABD, Japonya, İngiltere ve Hollanda gibi büyük emeklilik fonu birikimi olan ülkelerde, bu paraların en az yüzde 35 - 40’ı sermaye piyasalarına yatırılıyor. Diğer bir deyimle, emekliler borsalara yaklaşık 12 trilyon dolar civarında fon aktarmış.
Büyük para.
ABD EMEKLİLİK FONLARININ AÇIKLARI
Burada ABD emeklilik sisteminin durumuna dikkatle bakmak gerekiyor. Çünkü borsalara en fazla parayı akıtan onlar. 2009 Dünya Krizinin temel nedeni de para ve sermaye piyasalarına akan böylesi devasa fonların aşırı riskler alarak yüksek getiri elde etme arzularıydı.
Acaba şimdi de, özellikle yükselen piyasa ekonomilerinde bir tür risk birikimi oluşuyor mu? Risk iştahları devam ediyor mu?
Etmek zorunda.
ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Gregg 3 Mart 2009’da, Senato Bütçe Komitesi’nde yaptığı konuşmada; Amerikan emeklilik sisteminin açığının, 2015 yılında yaklaşık 66 trilyon dolar olacağını belirtmiş. Rakamın büyüklüğü, Amerikan ekonomisinin 15 trilyon, dünya ekonomisinin ise 55 – 60 trilyon dolar olduğu düşünülürse daha iyi anlaşılabilir.
Bu durumda ilk akla gelen soru şu: Bu kadar büyük açık nasıl kapatılacak? Bu konu önümüzdeki yılların ekonomik ve politik gelişmelerinin özü olacak. Dikkat etmekte yarar var. Geleceğe yönelik tüm ekonomik ve politik seçeneklerde bu rakamın yeri mutlaka olacaktır, olmalıdır.
Konuyu biraz açalım. Ülkelerin kendi sabit getirili kamu ve özel sektör tahvilleriyle bu açıkların orta vadede kapatılması imkânsız. Eğer yükü tamamen bütçeye yüklemek istemiyorsanız, açığın büyük bölümünü kapatabilmek için tek seçenek var: Günlük olarak getirileri değişebilen borsalar.
Borsalarda talebi şişirebilmek, fiyatları yükseltebilmenin ilk adımını, bol ve ucuz likidite sağlayarak merkez bankaları atıyor.
Böylelikle bir taraftan çok büyüyen kamu açıkları ucuza finanse edilirken diğer taraftan sermaye piyasalarında yükselen varlık fiyatlarıyla emeklilik fonlarının zararları azaltılıyor.
Ancak hedeflenen tüm getirileri sanayileşmiş ülkelerin piyasalarından sağlamak imkânsız. Bu nedenle fonların bir kısmı, başta yükselen piyasa ekonomileri olmak üzere, ülke dışı borsalara akıtılıyor.
Böylelikle, yükselen piyasa ekonomilerinde doğrudan sermaye yatırımları yerine sıcak para akımları artmaya başlıyor. Bu gelişme, kurların düşmesine neden oluyor. Düşen kur bir yandan cari açığı yükseltirken diğer taraftan da varlık fiyatlarında balon oluşturuyor.
Bu gelişmelerin farkında olan Çin, Brezilya, İsrail, Rusya ve Kazakistan gibi ülkelerde sıcak paraya karşı önlemler alınmaya başlandı.
Benim bu bağlamda cevabını bulmakta zorlandığım soru şu: Amerikan emeklilerinin gelirleri yükseldiği için onlar mutlu ve bahtiyarlar. Çinliler ve İsrailliler onlara aşırı para transfer edilmemesi için tedbir alıyorlar. Peki, bizim borsada üç kuruşluk yatırımı olmayan, işsiz ve/veya aşırı borçlu insanımız ekonominin gidişinden neden mutlu?
Sorunun cevabı “güven” mi yoksa “bilgi asimetrisi” midir?
Hakan Özyıldız - 20.03.2010