Yazıktır, gühantır!
Başlık ekonomik olmasada, konu ödemeler dengesi bilançosu. 2009 yılı verileri yayımlandı. Bazı uzmanlar genellikle kriz nedeniyle cari açığın azaldığına vurgu yapıyorlar. Olaya olumlu bakıyorlar. Haklılar da. Bir çok sevimsiz olayın geliştiği bir ortamda, ödemeler dengesi verilerinin derinliklerine gidip, olumsuzlukları öne çıkarmanın gereği sorgulanabilir.
Bununla beraber, ben aşağıdaki Tabloya bakınca parlak bir resim göremiyorum.
DIŞARIYA GİDEN PARA
Tablo, yıllar itibariyle, yurt dışına yapılan kaynak transferlerini gösteriyor. Kamunun ve özel sektörün aldıkları dış borçlar için ödedikleri faizler ile devlet iç borçlanma senetlerinden yabancılara ödenen faizleri içeriyor. Yanı sıra yabancı doğrudan sermaye yatırımlarından sağlanan ve yurt dışına çıkarılan karlar da tabloda yer alıyor.
Görüleceği üzere, krizin ortalığı kasıp kavurduğu bir yılda, biz dışarıya 16 milyar dolar kaynak transfer etmişiz. Bize yurt dışından borç verenlere, şu kriz ortamında ben yiyemedim, al sen ye demişiz.
Bu rakam son üç yıldır oldukça yüksek düzeylere ulaşmış. Bu yükselmenin tek nedeni kamu kesiminin borçlanması değil. Faiz ödemelerinin yaklaşık yarısı özel sektörün dışarıdan aldığı borçlar için ödediği faizler. Bu verilerin detaylı incelenmesi gerekir. Çünkü, konuyu iyi takip edenler, özel sektörün aldığı borcun büyük bir kısmının kendi parası; kambiyo rejimi nedeniyle yerli bankaların yurt dışı şubelerinden alınan borçlar olduğunu iddia ediyorlar. Diğer bir deyimle, para aslında bizim bankalarımıza dönüyor. Dışarada kalmıyor deniyor.
ÖNLEM ALMAK GEREK
Vurgulamakta yarar görüyorum. Doğrudan sermaye getirip, fabrika, otel kuranları, istihdam yaratanları sonuna kadar desteklemek, teşvik etmek gerekir. Onların elde ettikleri gelirlerini ülkelerine götürmelerinde, alın teriyle kazandıkları para olduğu için, hiç bir sorun görmüyorum. Yeter ki, rekabetçi ortamda üretiyor ve ülke ekonomisine katkı sağlıyor olsunlar.
Yanlış anlaşılmasın, borç vererek faiz geliri elde edenlerin gelirlerini de eleştirmiyorum. Bir ülkede vergi toplamak, sosyal güvenlik primi ödemek toplumsal ahlakın ve devlet olmanın temel unsuru sayılmazsa, borçlanmaya “yiğitlik ve kamçı” ilişkisinden bakılırsa sonuç budur. Diğer bir deyimle, siz devletin borçlanmasını azaltmak için gereken yapısal tedbirleri seçimler nedeniyle ertelerseniz, size borç verenlerin elde ettikleri gelirlere edecek söz bulamazsınız. Bırakın bir şey demeyi, borçlanma enstrümanlarına vergi koymak istersiniz, zorlanırsınız.
Gerek kamunun gerek özel sektörün borçlanma sorunlarını Hazine, TC Merkez Bankası ve BDDK en iyi bilen kurumlardır. Sanırım çözüm önerileri üretmişlerdir veya üzerinde çalışıyorlardır. Baksanıza İngiltere başbakanı bile Tobin Vergisi benzeri bir vergi konusunda çalışmaya başladıklarını söylüyor.
Kabul ediyorum. Kısa vadede çözümü çok kolay olmayan bir konu. Ancak, çok gecikmeden hemen tedbirleri tartışıp, bu ülkenin kıt kaynaklarının, gereğinden fazlasının dışarıya gitmesini önlemenin yollarını bulmak gerekiyor.
En büyük sorun işsizlikle mücadele için büyük yatırım gereği ortada iken, gereksiz borçlar için ödenen bu paralar yurt dışına gitmesin. Yazıktır, günahtır.
Hakan Özyıldız - 13.02.2010