Kopenhag'da öncelik çevremi enerjimi?
Biz yerel sorunlarla boğuşurken dünya, Danimarka’nın başkenti Kopenhag’daki, BM İklim Konferansı’na odaklandı.
Bilim insanlarının çoğu karbon gazları nedeniyle dünyanın iklim dengesinin değiştiğini, tedbir alınmazsa küresel ısınmanın gelecek nesiller için büyük tehlikeler yaratacağını iddia ediliyorlar. Ancak, İngiltere’deki East Anglia üniversitesi çıkışlı bir e-postada, BM Konferansında esas alınan verilerin bilinçli olarak tahrip edildiği iddia ediliyor.
SORUN ENERJİ DENGESİ
Tartışmanın özü çevrenin korunması gibi görünse de, arkasında enerji dengeleri var. Çünkü atmosfere salınan karbon gazlarının büyük bir çoğunluğu santrallerinden çıkıyor. Kömür ve petrole dayalı enerji üretimi kirlenmenin en büyük nedeni olarak görülüyor. Yanı sıra, motor sanayi ve hava ulaştırması atmosfere en çok karbon salan sektörlerden.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (UEA) son tahminlerine göre dünyada 2030 yılına kadar enerji talebi en fazla artacak olan iki ülke Çin ve Hindistan. İlginç olan, OECD ülkelerinin talep artışı sınırlı düzeylerde.
KOPENHAG’DAN SONUÇ ÇIKAR MI?
Gözlemciler konferans sonuçlardan bir kaç nedenle çok emin değiller.
Birincisi, katılımcıların çıkarları çok farklı. Çin, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerin, kalkınmaları için enerjiye ihtiyaçları çok fazla. Enerjide birincil kaynak açısında da dışa bağımlılar. Petrol ve doğal gazı ithal ediyorlar. Sahip oldukları birincil enerji kaynağı kömür. Örneğin Afşin-Elbistan havzasındaki kömür, eğer verimli kullanılabilirse, enerjideki arz açığı sorunumuza, kısa vadede, önemli katkılar sağlayabilecek düzeyde. Buna karşılık, ABD, AB ve İskandinavya ülkeleri rüzgâr ve diğer yenilenebilir enerji teknolojisinde çok önemli aşamalar kat etmişler.
Bu nedenle sanayileşmiş ülkeler karbon salınımına sınırdan yana, az gelişmişler ise yasal sınırlar konmasını istemiyorlar.
İkinci önemli sorun uyum. Kyoto Sözleşmesine imza atan birçok az gelişmiş ülke yeteri kadar kaynak bulamadıkları için teknolojik yenilikleri satın alamadılar.
Düşünsenize, Uluslararası Enerji Ajansı’na göre günümüzde dünyada 1,5 milyar insan elektrik enerjisinden yararlanamıyor. Doğal olarak onlar için sorun santralin hangi kaynağı kullandığı değil. Elektrik olsunda nasıl elde edilirse edilsin fark etmiyor. Bulabilseler ve becerebilseler kömürü tencereye koyup elektrik elde etmek ve yaşadıkları yeri aydınlatmak isterler.
Üçüncü sorun ise yeni teknolojileri geliştirilme ihtiyacı. Atmosfere karbon salınımını azaltabilmek için güneş enerjisine, elektrikli araba üretimine yatırım yapmak, kullanımlarını yaygınlaştırmak gerek. Ancak, bu ve benzeri alanlardaki teknolojinin ticari kullanımının yaygınlaşabilmesi için büyük araştırma fonlarına ve yatırımlara ihtiyaç var.
Bu durumda bazı sorular aklıma geliyor: Az gelişmiş ülkeler gerekli parasal kaynakları nasıl bulacaklar? Kendi paraları olmadığına göre, dışarıdan mı borçlanacaklar? Geçmişte bu konuları hiç dikkate almadan, sorumsuzca enerji tüketip atmosferi bu hale getiren ve zenginleşen sanayileşmiş ülkelerden mi borç alacaklar? Sizce bu adil bir yaklaşım mı?
YAPTIRIM GÜCÜ
Soruları uzatabilirsiniz. Basit bir cevabı olmayacağına göre ilk bakışta, Kopenhag’dan çok olumlu bir sonuç beklememek doğal. Bununla beraber, bu konu dünya gündemine girdiğine göre, istesek de istemesek de, bugün olmazsa yarın bize bir maliyeti olacak demektir.
Bu nedenledir ki, G20’nin son toplantılarında sürekli olarak çevreye uyumlu, sürdürülebilir kalkınmanın önemine özel atıfta bulunuluyor. Çok yakın bir gelecekte Dünya Ticaret Örgütü Doha Görüşmeleri için girişimler başlayacak. Hiç kuşkunuz olmasın, bu görüşmelerde de aynı başlıklar gündeme gelecek.
Sanayileşmiş ülkeler, çevreye zarar vererek üretilen malların ticaretine sınırlamalar getirilmesi için yoğun müzakereler yürütecekler. Böylelikle geliştirdikleri teknolojileri ihraç edebilecekler ve ülkelerinde istihdam yaratabilecekler. Çünkü dış ticaretin kuralı çok basit: Önce kendi ülkende verimli üretim yap, vatandaşına istihdam ve refah sağla. Çok zorunluysa ithal et.
Bence, dış ticarette tarife dışı engel ne demek, gecikmeden öğrenmeye başlasak iyi olacak.
Hakan Özyıldız - 09.12.2009