2010 Para Programı ve DİBS alımları
Merkez Bankası 2010 Para ve Kur Politikası Programını geçen hafta açıkladı. Para ve maliye politikası ilişkisi açısından bazı konular öne çıkıyor.
Merkez Bankası gelecekteki ekonomik istikrarın maliye politikası uygulamalarına bağlı olduğuna vurgu yapıyor. Raporda “Orta Vadeli Program’da öngörülen tutarlı çerçeve mali disiplini sağlamlaştıracak düzenlemelerle desteklenerek daha da güçlendirildiği taktirde, ülkemizin kredi riskindeki göreli iyileşmeyi destekleyecek ve piyasa faizlerindeki düşüşün kalıcı olması sağlanacaktır.” hükmüne yer verilmiş.
Önemli bir saptama. Eğer yakın gelecekte ekonominin yönünü maliye politikaları belirleyecekse o zaman, bütçe açıklarına ve kamu borçlanmasına dikkat etmek gerekiyor.
MERKEZ BANKASI VE MALİYE POLİTİKASI
Maliye politikasına böylesine vurgu yapan Merkez Bankası, Orta Vadeli Program ve 2010 Bütçesi’nin enflasyon hedeflemesine olası etkileri konusunda bir yorum yapmaktan kaçınıyor. Bağımsız Merkez Bankası’nın, piyasalara ışık tutmak amacıyla, kısa vadeli veriler hakkında olmasa bile, orta vadede yapılması gerekenler konusunda görüş belirtmesi yararlı olurdu .
Örneğin Raporun ekinde yer alan “2010 yılı enflasyon hedefi belirlenirken göz önüne alınan unsurlar” başlıklı bölüm çok önemli saptamalarda bulunuyor. Diğer ülkelere oranla yüksek enflasyon hedefi belirlenmesinin nedenleri arasında; yüksek aracılık maliyetleri, dağıtım kanallarındaki verimsizlikler, işgücü düzenlemelrindeki katılıklar ve bazı sektörlerdeki aksak rekabet koşulları sayılıyor.
Acaba Merkez Bankası bu olumsuzlukların oluşmasında ekonomideki kayıt dışılık ve vergi sisteminin bir etkisi olmadığını mı düşüyor? Kabul ediyorum, Banka vergi politikasında değişiklik önerisinde bulunamaz. Bu hükümetin işi. Peki vergi sisteminin fiyatlama davranışlarına etkisini araştırıp, varsa olumsuzlukları ve çözüm önerilerini kamu oyu ve hükümetle paylaşamaz mı?
MERKEZ BANKASI’NIN DİBS ALIMLARI
Raporda 2001 Krizi sırasında kamu bankaları ve batan bankalar için Merkez Bankası’ndan alınan borç karşılığında Hazine’nin verdiği kamu kağıtlarının geri ödemesi konusu ayrıntıyla yer almış.
2001 Reformlarının en önemlilerinden birisi Merkez Bankasının Hazine’ye borç vermesine son verilmesidir. Yeni TCMB kanununa göre, Merkez Bankası kamuya doğrudan veya dolaylı, (açık piyasa işlemleriyle) kaynak aktaramaz.
Yasal kısıtın farkında olan Banka vadesi dolan DİBS’lerin yerine ikinci piyasadan Hazine kağıdı alacağını, bu işlemi Hazineyi finanse etmek için değil kendi likidite operasyonalarının ihtiyacı için yapacağını önemle vurgulamış.
Öncelikle belirtmekte yarar var. Eğer ihale yöntemiyle alınan kağıtlarda Hazine, ikinci piyasa ve Merkez Bankası ihalesi fiyalarında aşırı farklılıklar oluşursa bu sıkıntı yaratacaktır. Yasal kısıt nedeniyle doğrudan Hazine’den alınamayan kağıt için aşırı fiyat farkı ödemenin gereği var mı? Bunun yerine ihalede kabul edilecek fiyata bir üst sınır konabilirdi. Bu sınır Merkez Bankası’nın DİBS’ler için hergün Resmi Gazete ilan ettiği fiyatlar olabilirdi. Böylelikle Banka hem diğer işlemlerinde hem de kamuda teminat olarak kullanıldığında esas alınan DİBS fiyatlarını referans almış olurdu.
Buna rağmen eğer yapılacak işlem sadece bir likidite operasyonu ise o zaman Merkez Bankası yıl içindeki likidite hedeflerini daha açık bir şekilde kamuoyu ile paylaşabilirdi. Böylelikle DİBS alımlarıyla sağlanan haftalık 200 milyon lira likiditenin piyadan hemen çekileceği ve bu işlemler nedeniyle likidite artışına izin verilmeyeceği şimdiden belirtebilirdi. Bu sayede bankalara sağlanan kaynakların yeni DİBS alımında kullanılmadığı, Hazine’nin dolaylı yoldan finanse edilmediği daha iyi takip edilebilirdi.
Daha da önemlisi böylelikle şeffaflık biraz daha artar, uygulanmanın yasal sonuçları hakkında olabilecek olur olmaz yorumlar azaltılabilirdi.
Hakan Özyıldız - 16.12.2009