Yeni bir sosyal güvenlik reformuna gerek var
Tarih tekerrürden ibarettir yaklaşımı sanırım doğru. Emekli maaşlarında yapılan son artışlar bana Ocak 2003’te yaşananları hatırlattı. O günlerde emekli maaşlarına yapılan zamlar piyasalardan ve IMF’den tepki görmüştü. Hükümet bir dizi tedbir alarak normalleşmeyi sağlamıştı.
Emekli maaşlarına yapılan bu tür artışların kamu dengelerine etkisini değerlendirmeden önce, kısaca emeklilik sistemleri hakkında bilgi vereyim.
EMEKLİLİK SİSTEMLERİ
İki ana sistem var. Birincisi kıta Avrupa’sında ve bizde kullanılan havuz sistemi. Havuz sisteminde temel kural çalışan nesilden bir havuza toplanan prim gelirlerinin, emeklilere dağıtmaktır. Havuzda yeteri kadar para yoksa açığı devlet kapatır. Devletin bu açığı kapatmak için yapabilecekleri sınırlıdır: Vergileri arttırmak, diğer harcamaları kısmak veya borçlanmak.
Diğeri ABD, İngiltere, Kanada, Hollanda, Avustralya ve Japonya’da uygulanan fonlu sistemdir. Burada kişilerin ödedikleri primler bireysel hesaplarda saklanır. Bu hesaplar birbiriyle karıştırılmaz. Birikimler tamamen kişinin kendi kararlarına göre değerlendirilir. Çalışanlar, emekli olmadan önce hesabında biriken toplam miktarı bilir. Örneğin birikim 120 bin lira ise, bu parayı ya defaten alır veya örneğin, ayda 1.000 liradan 120 ay alabilir. Ancak bu sistemde hak sahibi 12 yıldan fazla yaşarsa parasız kalır. Devletin bir katkısı olmaz.
MAAŞ ARTIŞINA NE KADAR SEVİNELİM?
Bizim emeklilik sistemimizde emekli maaşlarına kalıcı zam yaptığınız zaman yük ister istemez ya çalışana ya da devlete biniyor. Sosyal güvenlik sisteminin temel geliri çalışanlardan kesilen primlerdir. Prim gelirlerinde bir artış sağlamadan emeklilere zam vermek otomatik olarak bütçeye yük getirecektir.
Basit bir hesap yapalım. Zamların 7,3 milyon emekliyi kapsadığı söyleniyor. Haberlere göre minimum artış 74 lira artış olacakmış. Bu durumda zamların Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) giderlerine aylık yükü 540 milyon lira olacaktır. Bu da yıllık en az 6,5 milyar lira eder.
Geçen yılın sonunda sigara ve benzine yapılan zamlar, 2010 yılı için oluşacak açığın bir kısmının kapanmasına katkı sağlar. Ancak emekli maaşlarında kalıcı artışları geçici, bir defalık gelir tedbirleriyle finanse etmek yanlış bir tercih.
Sistem kayıtdışılık ve sağlık harcamaları nedeniyle zaten pek olumlu sinyaller vermiyor. Buna bir de, geçici tedbirlerle finanse edilen gider artışları eklenince sosyal güvenlik sisteminin açığı gittikçe büyüyecektir. Sonuç sosyal güvenlik sisteminin bütçeye yükünün arttırmasıdır.
KAYITDIŞILIKLA MÜCADELE
Ancak kabul etmek gerekir ki, krizin etkilerini azaltmak için emeklilere maaş artışı yapmak kaçınılmaz hale gelmişti. Bu harcamaları finanse etmek için, ivedilikle ekonomideki kayırdışılığı azaltacak tedbirlerin alınması çok yararlı olacaktır. TÜİK rakamlarına göre çalışanların yaklaşık yarısı kayıt dışı çalışıyor. Bunlar kayıt altına alınarak SGK’nun prim gelirleri arttırılabilir.
Eğer yapısal tedbirlerdeki gecikmeler olursa, kapsamlı sosyal güvenlik reformuna olan gereksinim gittikçe daha da büyüyecektir. Gelecek yıllarda Hazine borçlanması üzerindeki baskı daha da artabilecektir. İçinde bulunduğumuz yıl için oldukça iddialı borçlanma programı açıklayan Hazine, umarım, daha yılın başında bu tür bir süprizlerle karşılaşmamıştır.
IMF Programı olmadan uygulamaya konulan böylesi kalıcı borç yaratıcı harcamalar, faizleri ve kamu borçlanmasının sürdürülebilirliğini olumsuz etkiler. Bu nedenle, en azından kamu dengelerindeki gelişmeleri izlemek amacıyla yeni bir programa ihtiyaç oluşmuştur.
Belirtmekte yarar var. Emeklilere refahtan biraz daha pay verebilmek için, torunlarımıza borç bırakmanın sonuçlarını çok ama çok iyi düşünmemiz gerekiyor.
Hakan Özyıldız - 07.01.2010