IMF Programının kurgusu
Hazine’nin yayımladığı nakit dengesi bütçenin öncü göstergesidir. Hazine borçlanma programının esasını oluşturur. Eğer harcamalar; memur maaşları, emekli ödemeleri gibi zorunlu harcamalar tahmin edilenden fazla olursa, Hazineciler, ya borçlanma miktarını arttırırlar veya Merkez Bankası’ndaki rezervlerini kullanırlar.
2009 HAZİNE NAKİT DENGESİ
Geçtiğimiz yılın bütçe nakit verilerinde ilk dikkati çeken gelişme gelirlerdeki azalma. Sistem, harcamalardan alınan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilere dayalı. Kriz nedeniyle harcamalar azalınca gelirler de azalmış.
Buna karşılık, özellikle faiz dışı harcamalardaki artışlar büyük. Bunu bir yere kadar yaşanan Krize bağlamak normal. Ancak tehlikeli olan tarafı büyüyen harcama kalemlerinin özellikleri. Eğer harcama artışları kalıcı ise o zaman sorun yapısal hale gelecektir. Örneğin emeklilere bir defalık harcama çeki vermenin etkisi geçici iken, oransal maaş artışı yapmak yapısal bir değişimdir.
Gelir ve harcamalardaki bu gelişmeler, doğal olarak Hazine’nin borcunu oldukça büyütmüş. Kamu borç stoku 54 milyar lira artmış. Krizin etkisi burada çok net görünüyor. Kamu borç stoku hızla büyüyor.
IMF PROGRAMI DOĞRU KURGULANMALI
Bildiğimiz kadarıyla, görüşmelerde sona yaklaşıldığı belirtilen IMF Programının kurgusu, kamu borcunu azaltmaya yönelik olacak. Konuşulan seçeneklere göre, Programın büyümeye etkisi şöyle olacak: IMF vereceği borcun çoğunu baştan verecek, böylelikle Hazine içeriden borçlanmayı azaltma olanağına kavuşacak. Böylelikle bankalar daha önce borç verdikleri, Hazine’den alacakları parayı tekrar borç veremeyecekleri için, ellerinde kalmasın diye tüketiciye ve şirketlere borç verecekler. Onlarda aldıkları kredileri harcayarak ekonomiyi büyütecekler.
Eğer öngörüm doğru ise, bu kurguda iki konu öne çıkacaktır. Birincisi, IMF’nin önden yüklemeli ödeme yapması için, Programın yaptırımlarının da önden yüklemeli olması gerekecektir. Diğer bir deyimle, verdikleri borcun geri ödenmesini garantiye alabilmek için isteyecekleri yapısal tedbirlerin hemen alınmasını şart koşacaklardır. Tabi eğer IMF yönetimi ve ortakları siyasi tercihlerde bulunmazlarsa. Program olursa; mali kural, sınırlı vergi reformu, KİT sisteminde yönetişim, enerji politikalarının gözden geçirilmesi, kapsamlı bir özelleştirme programı, bazı harcama kalemlerinde kesintiler yapmak gibi başlıklar öne çıkacaktır.
Asıl üzerinde düşünülmesi gereken konu krediye talep olacağı varsayımıdır. IMF’den alınacak borç kadar iç borçlanmanın azaltılması durumunda bankalar kredi dağıtmak isteyeceklerdir. Şirketler kesiminde çok yüksek kredibilitesi olanların zaten kredi bulma sorunu yok.
Ancak, işsizliğin bu kadar arttığı, iş güvencesinin bunca azaldığı bir ortamda, kim tüketici kredisi alıp harcamayı düşünebilir. Alt gelir gruplarının borçlarının harcanabilir gelire oranı 2003 yılından bu yana oldukça hızlı büyüdü. Bu nedenle gelirlerinde de büyüme olanağı görmeyen, işlerinin geleceğinden emin olmayan tüketiciler yeniden borçlanmayı pek tercih etmeyeceklerdir. Bu durumda genellikle var olan borcunu kapatmak, “Ali’nin külahını Veli’ye giydirmek” isteyenler yeni kredi talebinde bulunacaklardır.
Benzeri durum, KOBİ’ler için de söz konusudur. Piyasalarda tüketim eğiliminin arttığını görmeden yeni borçlanmalara gitmeyeceklerdir.
Bu nedenle IMF Programı’nın yapısı sadece kamu borcu azaltmaya yönelik olmamalıdır. Bu sadece dış borçları geri ödemeyi garantiye alır. Türkiye’nin yatırımları ve üretimi esas alan ekonomiyi canlandıracak tedbirlere ihtiyacı var.
Sakın bu günkü ekonomik şartlar 2001 Krizi ile karıştırılmasın. Çok büyük hata olur.
Hakan Özyıldız - 13.01.2010