G20 ve sosyal güvenlik sistemleri
ABD’deki G20 toplantısında enerjiden gıda güvenliğine kadar çeşitli konular ele alındı. Ancak görüşmelerin ana konusu, son krizin nedeni olan, dünyadaki tasarruf degesizliğine nasıl çözüm bulunacağına yönelik tartışmalardı. Bu bağlamda açığı gittikçe büyüyen ABD ile fazlası olan Çin ve petrol ihraç eden ülkelerin çözüm önerileri çok önemliydi.
Krizin kısa vadeli çözümleri; gevşek para ve maliye politikalarının devam etmesi, bu uygulamalardan “ani bir çıkış” yerine “doğru zamanda çıkış”ta arandı. Derecesi ve yarattığı sonuçlar ülkeden ülkeye değişmekle beraber, tek ortak yan krizin tahribatlarıydı. Bu nedenle, tasarruf açığı olan ülkeler, “Kurtulmak yok tek başına krizden” marşları söylediler.
Buna rağmen, öne çıkan farklılıklar nedeniyle Pittsburgh toplantılarından istenen ortak ses çıkmadı.
ZENGİNLERİN EMEKLİLERİ YARDIMA MUHTAÇ
Farklılıkların ve tasarruf açıklarının arkasında farklı sosyal güvenlik uygulamaları var. Kriz ABD ve İngiltere’de, finansal sistemin ana besin kaynağı olan emeklilik fonlarının çok büyük paralar kaybetmesine neden oldu.
Bu kayıpların önemini daha iyi anlayabilmek için biraz eskiye dönmek lazım. II. Dünya savaşı sonrasında, 1945 sonrası ve 1950’li yıllarda doğan “baby boom” nesli 1970’li yıllarda iş hayatına atılmıştı. Adı geçen ülkelerde nüfusun önemli bir kısmını oluşturan bu kesim 2015 yılından itibaren emekli olmaya başlayacak.
İşte asıl sorun bu aşamada ortaya çıkıyor. “Zenginlerin” emeklilik sistemleri bizdeki gibi maaş garantisi vermiyor. Çalışanlar maaş ve ücretlerinin bir bölümünü fonlara aktarıyorlar. İnsanlar emekli olunca biriken paralarına göre maaş alabiliyorlar. Eğer biriken para, beklenenden daha uzun yaşamaları nedeniyle yetmezse, fonlar veya devlet emeklilerin açığını kapatmak için müdahale etmiyor.
Sorun büyük. Yaşlı nüfus artarken, emeklilik fonlarının yükümlülükleri ve zararları büyüyor.
Krizden en çok etkilenen yatırım bankaları, hedge fonlar ve mutual fonlar hepsi trilyonlarca dolarlık emekli parası yönetiyorlardı. Önceki yıllarda paralarını şirketlere, büyük projelere, kamu kâğıtlarına yatıran fonlar, emekli olacakların sayıları artmaya başlayınca daha çok getiri elde edebilmek için riskli alanlara da açılmaya başladılar. Geçmişte bizim gibi ülkelere doğrudan para yatırmaları yasakken, 90’lı yıllarda gelişme yolundaki ülkeler, (emerging market countries) diye bir tanım çıkardılar ve fonlar buralara yatırım yapmaya başladılar.
Diğer bir deyimle, gelişmiş ülkelerin emeklilerini daha iyi yaşatabilmek için, dövize ihtiyacı olan bizim gibi ülke piyasalarına yoğun sıcak para yatırdılar. Sonrasında elde ettikleri gelirlerle emeklilik sistemlerinin açıklarını kısmende olsa kapatmaya başladılar.
Bu krizde çok para kaybedenler şimdi oluşan zararı paylaşmanın gereğinden bahsetmeye başladılar.
REFORM GEREĞİ
Buna karşılık, gelişmeleri önceden fark eden Çin ve Hindistan gibi Asya ülkeleri kambiyo rejimlerini tam olarak serbestleştirmediler. Çin bu konuda en tutucu olan ve kriz ortamında bile en hızlı büyüyen ülke. Şimdi herkes biriktirdikleri döviz rezervlerini kullanmaları yönünde Çinlilere akıl veriyor. Bizimkine benzer bir sosyal güvenlik sistemi olmayan Çin’lilere emeklilik için biriktirmeyin, daha fazla tüketin deniyor.
Sosyal güvenlik sistemleri Anglo-Saksonlardan farklı olan kıta Avrupa’sı ülkelerinin durumu biraz daha rahat. Ancak, onlar da yaşlanan nüfüusun yaratacağı sorunların farkındalar. Bu bağlamda emeklilik yaşlarını 67’ye çekmeye ve bazı sosyal harcamaları kısmaya başladılar.
Dünya değişiyor. Biz de değişmek zorundayız. Daha yeni reform yaptık demeden, her geçen gün artan emeklilik ve sağlık harcamalarına çözümler üretmeliyiz. Kendi gelecekleri için tasarruf eden yabancılardan borçlanarak daha fazla tüketemeyeceğimizi anlamamız lazım.
Biliyorsunuz “parayı veren, zamanı gelince, düdüğü çalar”.
Hakan Özyıldız - 30.09.2009