Doların geleceği ve krizden çıkış

 
IMF toplantıları öncesinde bankacıların değerlendirme toplantıları başladı. İçerik olarak oldukça doyurucu olan toplantılara yoğun Türk katılımı dikkat çekiyor. Finansal sektör temsilcilerimiz yabancıların ilgisini daha yakından saptama gayreti içindeler. Yerli katılımın fazla olmasının diğer bir nedeni de genç bankacıların mesleki eğitimlerine, tecrübelerine biraz olsun katkı sağlamak.

YENİ REZERV PARAYA İHTİYAÇ VAR (MI?)

İlk gün toplantılarındaki ilginç başlıklardan birisi doların geleceğine ilişkin tartışmasıydı. Bence cin artık şişeden çıkmış, doların ne olacağının tartışılması bile başlı başına büyük bir değişim. Belki kısa vadede biz göremeyiz ama gelecek nesiller yeni rezerv para birimiyle işlem yapabilirler.

Çinliler tek bir ulusal paranın uluslar arası rezerv para olarak kullanılmasını pek doğru bulmuyorlar. Birkaç paradan oluşacak bir sepettin veya IMF özel çekme hakkı SDR’ın rezerv para olmasını öneriyorlar.

Ancak burada bazı zorluklar var. Birincisi günlük işlemlerde, dış ticarette kullanılmayan bir para biriminin uluslar arası düzeyde kabul görmesinin zorluğunun herkes farkında. Bir konuşmacının verdiği rakamlar konuya açıklık getirmesi bakımından çok dikkat çekiciydi: 300 milyon Amerikalı yılda 10 trilyon dolarlık tüketim yaparken; 1,5 milyar Çinli sadece 1 trilyon dolarlık tüketim yapabiliyor.

Diğer bir sorun, böyle bir para birimi için para politikası kararlarını kim, hangi kurum verecek belli değil. Bu aşamada ilk olarak IMF akla geliyor. Ancak IMF’de karar alabilmek için ABD’nin onayı gerekiyor. Çin’in asıl itiraz ettiği noktada bu zaten. Tek ulusal para, rezerv olarak kullanılınca herkes o ülkenin para otoritesinin esiri oluyor diyorlar. Kısmen haklılar da.

Ancak kısa vadede doların hâkimiyetini kırabilmek pek olası değil. Kriz sonrası ekonomik ve politik dengelerde olabilecek değişiklikleri izlemek lazım.

ÇIKIŞIN ZAMANLAMASI

İlk gün üzerinde en çok durulan konuların başında krizin üstesinden gelebilmek için uygulanan para ve maliye politikası araçlarının geleceğiydi.

Tartışmanın temelinde uygulamaların bitişinin zamanlaması yatıyor. Vergi ve harcama teşviklerine hemen son verilirse bazı ülkelerde büyüme yavaşlayacak. Aynı durum düşük faiz ve fazla likidite gibi para politikası araçları içinde geçerli. Çünkü bu sayede daha çok kredi dağıtılabiliyor ve tüketimin artmasına yardımcı olunuyor. Ekonomiler bu sayede büyüyebiliyor.

Burada can alıcı bir nokta var. Eğer anılan uygulamalara zamanında son verilmemesi durumunda da varlık fiyatlarında tekrar bir balon oluşmaya başlayacak. Bu durum kriz öncesine tekrar dönüş anlamına gelecek. Böylesi bir gelişme, ünlü kriz tahmincisi Profesör Roubini’nin tahmin ettiği gibi “W” şeklindeki krizin yaşanmasına neden olabilir.

VARLIK FİYATLARI BALONU TEKRAR ŞİŞMEYE BAŞLADI

Anlaşılan o ki; gelişmiş ülkelerde merkez bankalarının piyasaya sürdüğü fazla likidite yatırım yapılabilecek alan arayışında. Fon yöneticileri yılsonunda bilançolarını biraz daha iyi gösterebilmek ve primlerini büyütebilmek için gelişme yolundaki ülke piyasalarına hücum etmeye başlamışlar. Toplantılara katılan yatırımcıların bir kısmı, bazı ülkelerde göstergeler çok olumlu olmamasına rağmen buralara yatırım yapmaya devam ettiklerini, çünkü kendi ülkesindeki getirilerin çok düşük olduğunu ifade ediyorlar.

Bu durum hisse senedi piyasalarında ve kurlarda son dönemde yaşananların arkasındaki gelişmeleri açıklıyor. Sorun yeni sıcak para girişinin ne kadar devam edebileceğinde düğümleniyor. Dünkü yazımda belirttiğim gibi sanayileşmiş ülkelerin kamu borçları çok arttı. Artış durdurulamazsa, gelişme yolundaki piyasalara gelen paralar geri dönebilir ve varlık fiyatları balonu tekrar patlayabilir.

Şimdilik burada keseyim. İstanbul misafirlerine güzel bir sonbahar havası sunuyor. Yabancılar böyle güzel havada, Boğaz manzarasında, sıkıcı konuları dinlemenin zorluğundan yakınıyorlar. Haklılar da… Hafta sonunda daha fazla ekonomi okumak istemeyebilirsiniz.

 

 


Hakan Özyıldız - 04.10.2009
Toplam Ziyaretçi: 15456