Dış ticarette artan korumacılık eğilimleri
Amreikada’ki G20 ve İstanbul’daki yıllık toplantıların sonuç belgelerinde geniş yer alan çevre ve kalkınma konularına yönelik söylemler bizim basında pek yer bulmadı. G20’nin ve Dünya Bankası’nın konuyla olan ilişkisi masumane bir şekilde değerlendirildi. Bazı “çevreciler” söylemleri neredeyse büyük bir reform olarak değerlendirmeye bile kalktılar.
Kafamı kurcalamaya başlayan konuya net bir cevap bulmakta zorlanıyordum.
İŞSİZLİK VE TİCARETTE KORUMACILIK
Cevabı, hepsi birer bilgi ve deneyim deposu olan Hazine, DPT ve Merkez Bankası kökenli eski bürokrat arkadaşlarımla yaptığım bir sohbet sırasında buldum.
Son kriz işsizliğin artmasına neden oldu. Amerika’da ve Avrupa genelinde iki katına kadar çıkan işsiz sayısı, İspanya’da yüzde 20’lere yaklaştı.
Bu kadar artan işsize nasıl iş bulunacağı cevabı en çok aranan soru. İç tüketimi büyüterek sorun bir yere kadar çözülebilir. Yanı sıra dış ticaretin de arttırılması gerekiyor. Ancak sanayileşmiş ülkeler için dış ticarette en büyük sorun rekabet. Başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde işçilik diğer maliyetler oldukça düşük. Çinli işçi 150 – 200 dolar aylıkla çalışırken, Avrupalı bunun on katını almazsa kendini fakir sayıyor.
Rekabetteki işçilik maliyetine bir de kur politikasını eklemek lazım. Çin başta olmak üzere Asya’daki ekonomiler paralarının değerini bilinçli olarak düşük tutuyorlar, değerlenmelerine izin vermiyorlar.
İki önemli maliyet unsurundaki karşılaştırmalı üstünlüğün Asya’da olması nedeniyle sanayileşmiş ülkelerde ihracatın artabilmesi için başka bir yöntem bulunması gerekiyor. İşte çevreyi korumayı esas alan sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı Batı ekonomilerine bu silahı verecek. Yakında, yüksek çevre standartlarında üretimi esas alan bir çok ticari kural gündeme gelecek.
Gelişme yolundaki ülkelere çevre standartaları zorla kabul ettirilecek. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların hepsi çevre standartlarına uymayanlara yaptırımlar getirmeye başlayacaklar.
Standarlara uymayan malların, sanayileşmiş ekonomilere ihracı zorlaştırılacak. Dış ticarette korumacılık artınca, ithal malları pahalılaşacak ve tüketici yerli mallara yönelecek.
TARİFE DIŞI ENGELLER
Dış ticarette gümrük tarifeleri ve kotlarla yapılan korumacılığın ömrü 1996’da tamamlanan ve Uruguay Raund adı verilen uluslararası ticaret görüşmeleriyle sona erdi. Gelişmiş ülkeler artık bunların yerine daha akılcı yöntemler kullanıyorlar. Verg, ve kota dışındaki kurallarla ticareti engelliyorlar. Biz en son Rusya’ya olan ihracatımızda bu tür olaylar yaşadık.
Tarife dışı engel olarak adlandırılan bu tür uygulamalarda gelişme yolundaki ülkelerden ihraç edilebilecek mallara üretim, paketleme ve depolama aşamalarına öyle standartlar getiriliyor ki ihracat neredeyse imkansız oluyor.
Bir örnek vermek gerekirse; Çin’de üretilen oyuncağın içindeki bir maddenin çevreye zararlı olduğu iddia ediliyor. Bir araştırmayla bu maddenin, örneğin, ozon tabakasına ne kadar zarar verdiği anlatılıyor. Sonra bu madde yerine daha ileri teknoloji ürünü olan başka bir hammade önerliyor. Ne ilginçtir ki o madde de çoğunlukla sanayileşmiş ülkelerde üretiliyor oluyor.
Çok dikkatli olmak zorunda olduğumuz bir döneme giriyoruz. İş insanlarımızı uçağa doldurup, ülke ülke gezdirmenin mutlaka bir etkisi vardır. En azından ülkemizi ve seyahate katılanları tanıtıyoruz. Ancak, artık IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü arasındaki ilişkişkelere de biraz kafa yormak, DTÖ’ndeki ödemeler dengesi tartışmalarını iyi incelemek gerekiyor.
Bilindiği gibi, takımlar toplu hücuma çıkıp defansı kontrolsüz bırakınca, son dakikalarda yedikleri gollerle çok maç kaybediyorlar.
Hakan Özyıldız - 10.10.2009