Borçlanma piyasalarında güven sorunu olmamalı

Kamu kağıdı faizlerinde bir yükseliş başladı. Bir heyecandır aldı başını gidiyor. Hazine borçlanmasında baskı artmış, kağıtların stopajında belirsizlik varmış gibi yorumlar konuşuluyor. Çocuğunu aldığı faizle okutan, işsiz kızının harçlığını fon gelirlerinden veren küçük yatırımcılar, kalan son paralarını nereye yatıracakları konusunda kafaları karışmış durumda. Şimdi ne olacak diye durumu anlamaya çalışıyorlar.

Konuyu daha iyi anlatabilmek ve kolaylaştırmak amacıyla yaşanmış bir olayla başlamak istiyorum. 

Karadenizin bir köyünde, yaşlı bir amca, bilinmeyen bir nedenle sık sık bayılırmış. Eşi, Ahmet bey bayılınca, canhıraş bir şekilde; “Koşun komşular Ahmet’im ölüyor.” diye köyü ayağa kaldırırmış. Çığlıkları duyan köylülerde, dere tepe demeden koşup yardım etmeye çalışırlarmış. Ahmet amcanın hastalığı ilerleyince olay köyde çok sık tekrarlanmaya başlamış. Bir yaz günü bütün köylü tarlasında çalışırken, kadın yine yardım istemiş. Ancak köylüler artık olaya inanmamışlar ve “Teyze yeter, fazla korkma. Ahmet amca birazdan kendine gelir” diyerek olayı geçiştirmeye çalışmışlar. Ancak bu sefer olayın ciddi olduğunu bilen kadıncağız, “Ahmet’im ölüyor, size hava geliyor.” diye dövünmeye başlamış.

BORÇLANMA VE GÜVENİLİRLİK

Olaydaki yaşlı kadının tek bir sorunu var: Güvenlirlik. O güne kadar her defasında aynı sonuca şahit olan köylüler, kendi işlerine gelmeyince, yardıma gitmek konusunda isteksiz davranmaya başlıyorlar.

Borçlanma piyasalarında da olayın temeli budur. Borç veren, vadesi dolunca, verdiği parayı faiziyle beraber geri alıp alamayacağından emin olmak ister. Çeşitli vaadlere inanıp zarar ederse, bir daha borç vermek konusunda isteği azalır.

Yatırımcılarda güven sağlamanın çeşitli yöntemleri vardır. Önce yapılmaması gerekenlerden başlayayım. Yatırımcıyı oyalamak, yalan söylemek, eksik bilgi vermek, onları sadece kar peşinde koşan, teknik bilgisi zayıf insanlar diye damgalamak gibi yöntemler yanlış bakış açılarıdır. Bunların yerine, her zaman doğruyu söylemek, verdiğin sözde durmak, gizliliği olmadığı sürece teknik detayları onlarla paylaşmak gibi seçeneklerin denenmesi daha yararlı olur.

FAZİLERE NE OLUYOR?

Bu bağlamda faizlerdeki hareketlenmenin aslında bir tek nedeni yok. Gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için önceden verilen açık ve üstü kapalı sözleri hatırlamak gerekiyor.

Merkez Bankası uzun bir süreden bu yana faizleri indirmeye devam ediyor ve çeşitli nedenlerle bu sürecin devam edeceğine piyasa oyuncularını inandırdırmış durumda. Hatta, enflasyondaki düşüş durunca “teknik faiz indirimi” yaparak bankalara yardımcı olacağı mesajını da verdi. Hazine’nin 2010 başında karşılaşacağı borçlanma baskısı konudaki hazırlıklarıyla yatırımcıları rahatlattı.

Hazine ise devamlı mali disiplinden, mali kuraldan, IMF ile yapılan teknik müzakerelerden bahsetti. Yaptığı sunumlarla bankaları orta vadeli planın doğruluğuna inandırdı. Hatta, bir bankacı dostumun deyimiyle onları “Stockholm Sendromu”yla karşı karşıya bıraktı. Yani rehineler, kendilerini rehin alana aşık oldular. Bilançolarını kamu kağıtlarıyla doldurdular.

Siyasetçiler her demeçlerinde IMF Programının yararından bahsettiler. Sanki bir kaç hafta içinde işin sonuçlanacağı görüntüsünü verdiler.

Bankacılar ise fazla seçenekleri olmadığı için faizler indiği sürece borçlanmaya sıcak baktılar. Reel sektörün kredi talebinde fazla hareket yok. Olan da sorunlu şirketlerden. Bu nedenle riskli kredilendirmeler yerine, tahsili garanti olan kamu kağıdına yatırım yapmak daha işlerine geldi.

Kısacası piyasa oyuncuları enflasyondaki düşüşün yıl sonuna kadar devam edeceğine ciddi şekilde inanıyorlardı. O biterse Merkez Bankası’nın teknik faiz indirimini beklemeye başladılar. Böylelikle aldıkları kağıtlar durduğu yerde para kazanmaya devam edecekti. Sonrasında da mali disiplini esas alan ve IMF Programı destekli 2010 bütçesi orta vadede olumlu gelişmelerin kaynağı olacaktı.

Ancak, yatırımcıların bazı konularda kafaları karışmaya başladı. Her yatırımcı kendi bilançosuna göre geleceğini şekillendirme gayretine girdi. Yakın vadeyi tahlil etmelerine yardımcı olacak, güvenilir bir hikaye bulamıyorlar.

Yüksek kamu kağıdı portföyü taşıyanlar kendilerini hikayedeki köylülere benzetiyorlar. Bu güne kadar her çağrıldığında yardıma gittiler. Ama artık onlarda yoruldu. Hasta ölmeden daha inanılır, sağlıklı bir hikaye bulmak gerekiyor.

 


Hakan Özyıldız - 28.10.2009
Toplam Ziyaretçi: 338264