Refah paylaşımı yöntemi de “Açılım” konusu olacak mı

  Bir ülkenin egemenlik sınırları ekonomisinin sınırlarıdır. Fiili ekonomik sınırlar gümrüklerdir. Yanı sıra, dil birliği ekonomik pazarın sınırlarını belirlemede en önemli etkendir. Bu nedenle Hindistan’da, Pakistan’da, Malezya’da İngilizcenin resmi dildir. Ortak dil kullanmanın nedeni üretilen mal ve hizmeti en geniş pazarda satabilme, zenginleşme arzusudur.
Bu nedenle devlet, ekonomik kalkınmayı ve vatandaşlarının refahını arttırmayı amaçlar. Çünkü insanlar refahtan ne kadar fazla pay alabiliyorlarsa, o ülkede yaşamaktan mutludurlar ve ülkelerine bağlıdırlar. Devlet, zenginlikten yeteri kadar pay alamayanların kayıplarını azaltmak için çeşitli sosyal politikalar uygular.

yıllar önce yaşadığım bir olay, refah ve aidiyet ilişkisine güzel bir örnektir. 1998 yılındaki Dünya Kupası maçlarını Londra’da izledim. En heyecanlı maçlardan biri olan İngiltere – Arjantin yarı finalini bir İngiliz pubında izlemiştim. Maç süresince ilginç bir durumla karşılaştığımı hatırlıyorum. Jamaika kökenli bir zenci hararetle İngiltere lehine tezahürat yapıyor, yanımdaki Galli beyaz ise Arjantin gol attıkça havalara uçuyordu.

 Kafam karışınca maçın sonunda sordum. Galli aşırı bir milliyetçi idi ve İngilizleri sevmiyordu. Jamaikalı ise ailesine iş, sosyal güvenlik, standartları çok yüksek sağlık hizmeti ve çocuklarına eğitim olanağı bulduğu için Britanyalı olmaktan gurur duyuyordu. Mutluydu, çünkü çalıştıkça refahtan pay alabiliyordu. Jamaika’da bu şansı olmadığını iddia ediyordu. Galliye bu olanaklar otomatikman sağlandığı için onun tuzunun kuru olduğuna inanıyordu.

 Ülkemizde de dağa çıkanlar dâhil ayrılıkçı Kürtler refahtan yeteri kadar alamamalarının asıl nedeninin kimlikleri olduğuna inanıyorlar/inandırılıyorlar. Eğer anayasaya kimlik yazılırsa sorunun çözüleceğini sanıyorlar. Kesinlikle yanılıyorlar. Çünkü bu sorun Türkiye’de yaşayan herkesin sorunu.

 Bu güne kadar Avrupa’daki bazı örnekleri gündeme getirilerek çözüm aranması kolaycılığına gidenler konunun ekonomik tarafına yeterince önem vermediler. Kimse gelişmiş ekonomilerde refahtan pay alma konusunun zaten çözüldüğünü gündeme getirmedi. Demokrasinin kalıcılığının ve kalitesinin refah paylaşım sistemi ile olan etkin bağlantısını tartışmadı.

 Avrupa’da insanlar sosyal devletin nimetlerinden geniş şekilde faydalanabiliyorlar. Dürüstçe, devletine bağlı olarak çalışan her insanın hakkını alma konusunda pek sıkıntısı yok. Ancak, kurallara uymayanların nasıl sınır dışı edildiğine, devletlerin nasıl polis devleti olduklarına bizzat şahit olanlardanım. Avrupa’da kültrel konuların öne çıkmasının esas nedeni de burada gizli zeten. Vatandaşa söylenen şu; “ Ekmeğini kazan, sosyal güvenceni vereyim, kültürünü yaşat... Ama devletin koyduğu kurallara uymazsan başına gelebileceklerin haddi hesabı yok, bilesin.”

 Bizdeki refah paylaşımı konusundaki zorlukları bilen “ateşli tartışmacılar”(!), devamlı üstyapı kurumları hakkında görüş belirtiyorlar. Ancak zenginliğin paylaşımında adaleti engelleyen; feodal ağalık ve toprak dağılımı sorunu, aşiret yapıları, yoksulluk, geri kalmışlık, eğitimde adaletsizlik, aptal töre cinayetleri, kadınların toplumda gördüğü ortaçağ tipi davranış biçimleri, el altından desteklenen ve yoksulluğu tetikleyen aşırı doğurganlık, vb konulara ilişkin çözümler hakkında pek konuşmuyorlar.

 İsteyenlere yardımcı olmak için bazı sorular sorayım:

  • Feodal toprak ağalığının ve aşiret yapılandırılmasının biran önce kaldırılması için neler yapılmalı? Topraklarını vermeyen ağaları ikna etmek için bir çözüm öneriniz var mı?
  • Tarımsal destekleme sisteminde üretim yapan çiftçiye doğrudan gelir desteği ödenecek mi? Bölgeye özel başka tarımsal teşvikler olacak mı?
  • Bölgede ekonomiyi canlandırmak için başta besicilik olmak üzere, tarımsal amaçlı ve diğer üretim alanlarına yönelik KİT’ler yeniden kurulacak mı?
  • Ülke genelinde yaygın bir sorun olan ve bölgedeki ekonomik sorunların çözümünde yol gösterici olacak, ancak amacı vergi toplamak olmayan, kayıt dışılıkla mücadele için hazırlıklar var mı?
  • GAP ve diğer yatırımlar için gerekli olan milyarlarca liralık yatırımın kaynak ihtiyacını karşılamak için işsizlik fonunu kaynakları yerine, yurtdışına ödenen on milyarlarca doları azaltmak için önlemler düşünülüyor mu? Yurt dışına milyarlarca dolar gelir transferine neden olan yürürlükteki kambiyo rejiminde yeni bir model tartışılabilir mi?
  • Kamu yatırımlarını arttırmak için, borçlanma yerine iç gelirleri arttırmayı sağlayacak politlikalar hangileridir?
  • Teşvik sisteminde bölgesel teşvik uygulaması başlatıldı. Yatırımlara verilen teşviklerin takibi için ne tür önlemler alınacak?
  • Sosyal yardımları daha etkin uygulayabilmek için bugün genellikle siyasilerin güdümünde yapılan sosyal yardımları merkezileştirmek için bağımsız bir sosyal yardım kuruluşu kurulacak mı? “Yeni dönem”de devletin bağımsız sosyal yardım uzmanlarının görüşlerine dayanılarak sosyal yardımların yapılması düşünülüyor mu?
  • Sosyal politikalarda kadınlara pozitif ayırımcılık uygulanacak mı? Kızlarını okula göndermeyenlere, eğitimini aksatanlara verilecek cezalar konusunda yerel yetkililere ne tür yetki ve sorumluluklar verilecek? Başarısız yöneticinin cezası ne olacak?

 Konular uzatılabilir.

 Ancak hepimiz, özellikle ülkenin batısında yaşayan ve katı milliyetçi, ayrılıkçı görüşlerle akılları bağlanmamış olan herkes, çok ama çok ciddi düşünmek zorundayız. Bu “açılım” gelecekte işe adam alırken “milliyetçi” ayırımcılığa yol açmamalı. Yatırım kararlarının alınmasında maliyetler yerine “milliyetler” öne çıkarılmamalı. Kararlar rasyonellikten uzaklaşılarak duygusallıkla alınmamalı. İşte o zaman refahtan pay alamamanın nedeni kimlik olmaya başlar. Ve o zaman, iş ve aş bulamayanlar, bugüne kadar onlara akıl verenlerin/yönetenlerin yönlendirmesiyle tekrar dağa çıkarlar.


Hakan Özyıldız - 22.08.2009
Toplam Ziyaretçi: 15456