Döviz işlemlerine vergi tartışması
Yaşadığımız küresel krizin dünyada birçok şeyi değiştireceği kesin. Değişime uğrayacak olan sektörlerin başında finansal piyasalar geliyor. Kriz oradan çıktığı için oyunun kurallarının değişmesi kaçınılmaz.
Finansal piyasalar deyince, küresel düzeyde akla gelen bir kaç merkez var. New York, Tokyo, Londra ve Frankfurt. İşlem hacmi açısından en büyük ilk ikisi olabilir. Ancak yükselen piyasa ekonomileri denilen bizim gibi ekonomilere yönelik döviz işlemlerinin merkezi Londra. 2008 yılında, dünyadaki döviz işlemlerinin yüzde 35’i, uluslararası tahvil piyasalarındaki ikinci piyasa işlemlerinin yüzde 70’i bu şehirde yapılmış. Günlük döviz işlem hacminin 1.7 trilyon dolar olduğu düşünülürse, konunun İngiliz ekonomisi için önemi daha iyi anlaşılır.
LONDRA’DA İLGİNÇ GELİŞME
Ekonomisi bu kadar uluslararası döviz işlemlerine bağlı olan İngiltere’de son günlerde çok ilginç bir tartışma başladı. Tartışmayı başlatan da ülkenin Finansal Hizmetler Otoritesi’nin (Financial Sevices Authority - FSA) Başkanı. Başkan “Tobin Vergisi” uygulamasına geçilmesi konusunun tartışılması gerektiğini gündeme getirmiş.
Tobin Vergisi, Nobel ödüllü ekonomist James Tobin’nin yıllar önce önerdiği bir vergi. Kısaca özü şu: piyasalarda kısa vadeli döviz işlemlerinden vergi alınsın. Bundan amaç ülkelerin farklı faiz oranları uygulayarak dövizlerinin çekiciliğini arttırmaları gayretine karşılık, “tekerleğe kum atarak” kısa vadeli spekülasyona yönelik hareketleri azaltmak.
Burada ilginç olan tartışmanın sanayileşmiş bir ekonomide başlaması. Konu uluslararası çevrelerde çok uzun zamandır tartışılıyordu. Bu tür politika önerileri, 1997 Asya Krizinden çok çabuk çıkan Malezya ve diğer ülkelerin deneyimleri örnek gösterilerek az gelişmiş ülkelerde konuşuluyordu. Sanayileşmiş, ellerinde birikmiş tasarruf bulunan ülkeler bu fikirlere şiddetle karşı çıkıyordu.
Gelinen aşamada FSA Başkanı; döviz işlemlerinin bankaların aktiflerini çok şişirdiğini, bazı bankaların “batırılamayacak kadar büyüdüğünü”, bunun sektördeki rekabet ortamını olumsuz etkilediğini ileri sürüyor. Rekabet edemeyen finansal sektörün, İngiliz ekonomisi için kalıcı sorunlar yarabileceğini öngörüyor. Buna bağlı olarak da kısa vadeli döviz işlemlerinin vergilendirilmesi konusunun tartışılmasının yararlı olabileceğini düşünüyor.
TOBİN VERGİSİ BİZE UYAR MI?
Ekonomide bugün yaşadığımız sorunların çoğunun kökü 1989 yılına dayanır. Yaşadığımız krizlerin tohumları, ekonomide gerekli ön hazırlıklar yapılmadan alınan tam kambiyo serbestliği kararı ile atılmıştır. Bankacılık sektörü başta olmak üzere finansal sektör ve hiç bir bölümü denetlenemeyen kamu kesimindeki büyüyen açık ortamında alınan bu karar ekonomide açık pozisyon uygulamasını yaygınlaştırmıştır.
Kambiyo rejimi serbestliği; kar, faiz ve rant gelirlerinden elde edilen tasarruflarını yurt dışında tutan yerleşiklerin dışarıda tutukları dövizler ve yabancıların tasarruflarını Türkiye’ye getirmelerine katkı sağlamıştır. Gelen dövizler TL’ye çevrilmiş, paranın büyük bir çoğunluğu Hazine’ye borç verilmiştir. Bunun sonucu Türkiye’nin dış borcu 1989 yılında 44 milyar dolarken, 2009 Mart sonu itibariyle 265 milyar dolara ulaşmıştır. Dış borcun gayrisafi milli hasılaya oranı fazla değişmezken, nominal olarak artan borçlanma sayesinde ekonomi 100 milyar dolarlar seviyesinden 700 milyar dolar seviyelerine kadar büyümüştür. Kısacası büyümek için dışarıdan borç bulmak zorunluluk haline gelmiştir. Ancak, ülkeye giren sıcak paranın büyüklüğü de ekonominin bir çok dengesinde sorun oluşturmaya başlamıştır.
Londra’da tartışmaya açılan “Tobin Vergisi” seçeneğini İstanbul ve Ankara’nın da düşünmesinde, en geniş şekilde tartışılmasında yarar vardır. Tabiki sadece sıcak para girişlerine yönelik tedbirler üzerinde konuşmak kaydıyla.
Nasıl olsa devir “açılım”lar devri! Bu konuyu da açalım, tartışalım.
Hakan Özyıldız - 02.09.2009