Vergi tahsilatı ve IMF
Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü, web sitesinde her ay genel bütçe gelirlerine ilişkin tahakkuk/tahsilât verilerini yayımlar.
Bu yılın Ocak -Mart döneminde 96,2 milyar TL gelir tahakkuk etmiş. Diğer bir deyimle mükellefler vergi dairelerine verdikleri beyannamelerde bu miktarda vergi borçları olduğunu beyan etmişler. Ancak çeşitli nedenlerle, bu tutarın yarısından azı, yani 45,6 milyar TL si tahsil edilebilmiş. Vergi mükellefleri yaklaşık 50 milyar TL'yi devlete ödememişler.
Sizleri rakamlarla çok boğmak istemem ama önemli bir kaç veriye daha dikkat çekmek istiyorum. Hadi diğer kalemlerde krizin etkisi var diyelim. Ama dâhilde alınan KDV'deki durumu nasıl izah edeceğiz?
Biliyorsunuz KDV emanet bir vergidir. Satıcı müşteriden aldığı parayı devlet adına alır. Eğer aldığı parayı bilinçli olarak vergi dairesine ödemiyorsa, devlet malını çalıyor demektir. Hem suç hem haram hem de günah. Tüm bu gerçeklere rağmen 8 milyar TL ödenmemiş.
Hatırlamak yararlı olacak: KDV tahsil edip, parayı vergi dairesine yatırmayanlar arasında bazı belediyeler ve KİT'ler de var. Bir tür imamla cemaat meselesi.
Diğerlerinin yanı sıra çok dikkat çeken rakamlardan birisi de vergi cezaları. 11,3 milyar TL ödenmesi gerekirken, sadece yüzde 5'i, 589 milyon TL tahsil edilebilmiş.
Bu tür sıkınıtların bir yapısal bir de konjönktürel, dönemsel nedenleri var.
Önce kolay olanından başlayalım. Kriz ortamlarında kendisi de tahsilat sıkıntısı çeken işletmeler vergi idaresi ile sorun yaşamamak için tahakkuk ettirdiği vergiyi ödemekte zorlanıyor. Burada iyi niyet sorunu yok.
Bir de tahsilat derdi olmayan ama satış yapamayan, aslında faaliyetine son verilmesi gereken mükellefler var. Bunlar için çözüm üretmek gerek. Eğer yaşamaları mucizelere bağlı ise, acil karar almakta yarar var.
Asıl önemlisi, ortamdan yararlanıp ödemeyi bilinçli olarak erteleyen mükellefler. Bunlar devletin parasını gasp ediyorlar. Büyük bir olasılıkla da vergiden kaçırdıkları paralarını, Hazine'ye borç vererek faiz geliri de elde ediyorlar. Tam katmerli kadayıf anlayacağınız.
Yapısal sorunların başında kamu kuruluşlarının durumu geliyor. Bunların ödeme sorunları artık çoğu için kroniklemiş durumda. Borçları çok arttığı için ödeme kabiliyetlerini yitirmişler. Soruna işin başında müdahale etmeyen vergi otoritesinin ve ilgili kamu kuruluşlarının elini, kolunu ne bağlıyor anlamak güç. Acaba siyasi etkenler var mı?
Kamu kuruluşlarından tahsilat yapmayan otorite, diğer mükelleflerin niyetini anlayabilmek için de çok yaygın bir denetim yapmak zorunda.
Yaygın vergi denetimi çok sevilen bir durum değil. Acaba yaygın denetimin önüne de, zamanlama açısından, siyasi yönlendirmeler çıkıyor olabilir mi? Seçim popülizmi yapılmış olabilir mi?
Olaya bir de kamu borçlanması açısından bakalım. Yılbaşından Mart sonuna kadar Hazine borçlanması 28 milyar TL artmış.
Biraz daha fazla gelir toplanabilseydi, ödeme kabiliyeti olanlar tespit edilebilseydi, KİT'ler ve belediyeler en azından topladıkları KDV'yi ödeselerdi, doğal olarak Hazine'de daha az borçlanırdı.
Şimdi anladınımız mı kriz niye bazılarını çok derinden etkilemiyor? Devlete ödemeleri gereken paranın yarısını kullanabilenler için kriz derinleşir mi? Sadece Hazine'nin borçlanması artar.
En sonunda devlet bir kaç milyar dolar borç alabilmek için IMF'nin kapısına gitmek zorunda kalır.
Hakan Özyıldız - 14.05.2009