Programsız nereye kadar?


Bir yıldır ekonomide bir programa gerek olup olmadığını tartışıyoruz. Ben sıkıldım. Programa ihtiyaç olup olmadığını, iki konuya dikkat çekerek, okuyucunun kararına bırakıyorum.
Birincisi dünyadaki durum. Krizin dibi göründü görünüyor tartışmaları başladı. Bazı yorumcular 2009 son çeyreğinden itibaren büyüme trendinin başlayacağını iddia ediyorlar. Bu bir anlamda güzel haber.
Ancak, bu yorumcular birkaç konuya da dikkat çekiyorlar: Gelişmiş ekonomilere pompalanan aşırı likiditenin orta vadede enflasyonist etkisi olacağını ve faizlerin çok hızlı yükselme olasılığının olduğunu belirtiyorlar.
Bu konudaki ilginç yorumlardan birisini, ünlü romancı Ernest Hemingway'den bir alıntıyla Finansal Times editörü yaptı. Ünlü romancı 1935 yılında " Yanlış yönetilen bir ülke için her derde deva olabilecek ilk ilaç enflasyondur; ikincisi ise savaş..." demiş.
İkinci seçeneği şimdilik geçelim. Ancak enflasyon, devasa kurtarma planları uygulayan gelişmiş ülkeler için, kamunun borç sarmalından kurtulmak açısından ciddi bir seçenek.
Yüksek enflasyonun ve aşırı borçlanmanın sonucu yüksek faizdir. Gelişmeler böyle olursa ABD Hazine kâğıtlarına yatırım yapanlar yeniden düşünmeye başlayacaktır. Risk algılamalarını değiştirecekler, diğer ülke hazinelerinin enstrümanlarına yaptıkları yatırımları azaltacaklar ve paralarını ABD, İngiltere gibi ülkelere yönlendireceklerdir.
Karar almaya yardımcı olacak ikinci konu içerideki durumdur. Dünyada enflasyon ve faizlerde artış beklendiği, fonların sanayileşmiş ülkelere kaydığı bir ortamda biz ne yapıyoruz? Hazine'nin borçlanma limitini beş kat arttırıyoruz.
Bu arada, limit arttırırken de nedenleri hakkında TBMM'ye tam bilgi verilmiyor. Bütçenin gelir ve harcama bilgilerini şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılmıyor. Ama IMF uzmanları biliyorlar. Bize de, tıpkı Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u kuşattığında Bizanslıların meleklerin cinsiyetini tartışığı gibi, TBMM'nin egemenlik kavramındaki yerini tartışmak kalıyor.
Tamam, bir an için her şeyi bir kenara bırakalım. Ancak, dış piyasalarda yaşanması olası olumsuz gelişmelere karşı bir hazırlığımız olacak mı? En azından bunu bilelim.
Kamunun borçlanma gereği artarken nereden kaynak bulacağız? Türk Hazine'sinin dışarıdaki rakipleri faizlerini yükseltmeye başladıklarında, yabancı yatırımcıların, programı olmayan Türkiye için risk algılamaları değişirse ne yapacağız?
İster istemez bizde faizleri yükseltmek zorunda kalacağız. Hazine faiz yükseltince bankalar daha fazla kamu kâğıdı almaya yönelecekler. Krediler ister istemez azalacak. Özel tüketimin ve yatırımların finansmanı daha pahalılaşacak. Ekonomik büyüme beklenenden daha yavaş olacak. İşsizlik azalmayacak.
Eğer şimdi tedbir almazsak seçimlerin gittikçe yaklaştığı bir ortamda zor kararları almak daha da zorlaşacak. Kamu dengelerinin düzeltilmesi oldukça zorlaşacak.
Kararınızı vermeden önce, son bir hatırlatma daha yapayım: Önemli olan dışarıyı ve Türkiye'yi doğru tahlil eden, teknik tutarlılığı olan, genel kabul görecek sürdürülebilir bir program yapmak.
Sucuk reklamındaki gibi, illaki IMF ile olacak diye bir şey yok. Yeter ki, dış kaynaksız bir programa, bir kaç yıl için daha az büyümeye, daha fazla işsizliğe razı olalım.


Hakan Özyıldız - 28.05.2009
Toplam Ziyaretçi: 15456