Yeni teşvik sistemi üzerine
Öncelikle belirteyim. Yatırım kararlan alınırken temel belirleyici olan teşvik sistemi değil, makro ekonomik istikrardır. Yatırımcılar istikrar ortamında gelirlerinin ve karlarının düzenli olacağına inanırlar. Yanı sıra, teşviklerle yatırım riskleri ne kadar azaltılabilirse o kadar memnun olurlar.
istikrarlı ortam, yatırımcı karar alırken, bankacı kredi verirken projenin gelecekteki nakit akımlarını daha iyi hesaplamalarına yardımcı olur. Nakit akımı tahminleri yapılırken diğerlerinin yanı sıra üç makro değişken; öncelikle fiyatlar, kredi alınıp yatırım yapılacaksa faizler, yatırım ithalat ve/veya ihracatla bağlantılıysa kurlar doğruya en yakın şekilde tahmin edilebilmelidir. Yanlış varsayımlar nakit gelir ve giderlerinin yanlış hesaplanmasına neden olur, proje zarar eder.
Bu nedenle, karar almada ve yatırımın büyüklüğünün belirlenmesinde en önemli etken ekonomide istikrarlı bir ortamın varlığıdır. Teşvik sistemi ondan sonra gelir.
YENİ YATIRIM TEŞVİKLERİ
Teşvik sisteminde bölgesel ve sektörel ayrıma gitmek doğru bir yaklaşımdır. Sektör seçimlerini zaman içinde yenilemek için şeffaf bir danışma mekanizmasının oluşturulmasında yarar vardır.
Ben elektrik üretimi yatırımlarının sektörel teşvikler içinde bulunmamasına çok şaşırdım. Devletin enerjiyle ilgili birimleri, önümüzdeki yıllarda elektrik üretiminin tüketimi karşılamayacağına dikkat çekiyorlar. Yetkililer yılda en az 67 milyar dolarlık yatırım ihtiyacı olduğunu dile getiriyorlar. Enerji olmadan üretim, üretim olmadan kalıcı istihdam olmayacağına göre, umarım enerji yatırımları özel bir teşvik sitemiyle desteklenecektir.
Öte yandan, bölgelerin belirlenmesi dünden itibaren tartışmaları beraberinde getirmiştir. Bu bir yere kadar kaçınılmazdır da. Ama yetkililerin, Örneğin Manisa neden üçüncü bölgede yer aldığını, Aydın ve Balıkkesir'den faklılıklarını açıklaması gerekiyor. İzmir'den 45 dakikalık bir yolculukla bölge iki aşamalı olarak değişiyorsa bunun ekonomik nedenleri kamuoyuna çok iyi açıklanmalı. Yoksa bölgeler belirlenirken, Hazine ve DPT'nin kriterleri değil Başbakanlığın öncelikleri mi belirleyici oldu diye düşünmeye başlayanlar olabilir.
İSTİHDAM TEŞVİKLERİ
Paketin eğitimi öne çıkaran bölümü eğer iyi çalıştırılabilirse çok olumlu. Burada İŞKUR, üniversiteler, meslek okulları, ilgili bakanlıklar ortak bir çalışma yürütürlerse kalifiye işgücüne olan ihtiyacın bir bölümü karşılanmış olur. Başta TOBB olmak üzere sektörel kuruluşların üyelerinin beklentilerini daha iyi yansıtabilmek adına projeye aktif katılımlarında fayda var.
Bununla beraber, geçici istihdam çok dikkat edilmesi gereken bir uygulama. Öncelikle işe ihtiyacı olanlar nasıl belirlenecek? "Hamili kart sahibi yakınımdır" yaklaşımı esas alınırsa getirisi götürüsünden fazla olabilir. Adayların seçiminde yoksulluk ve acil ihtiyaç kriterlerinin öncelikli olabilmesi için titiz bir çalışma yapılmasında yarar var.
Benim kamu deneyimim her seçim döneminde geçici işçilere kadro verilmesi hikâyeleri ile doludur. Orman, Köy Hizmetleri vb kurumların on binlerce geçici işçisi, seçimlere birkaç ay kala, önce sendikacılar sonrada milletvekilleri aracılığıyla bakan ve başbakan ziyaretleri yaparlar ve daimi kadrolara atanırlar. Bu bağlamda kamuya yük anlamında yeni bir bebeğimiz oldu diyebiliriz. Artık kamuda personel giderleri kalıcı olarak artmıştır.
KREDİ GARANTİ FONU
Yılbaşından bu yana üzerinde yoğun olarak çalışılan sistem, sınırları iyi çizilirse, KOBİ'lere yararlı olacaktır. İki olası soruna dikkat etmek gerekiyor. Birincisi, kredisine garanti verilecek KOBİ'lerin seçiminde ekonomik ve ticari kriterlerin öne çıkması zorunluluğudur. Siyasilerin ve bürokratların garanti verilecek kredilerin seçimine müdahale etmemeleri gerekiyor. Aksi taktirde, ahlaki çöküntü ve kayırma gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
Bu ve benzeri sorunlara çözüm önerisi olarak, Kredi Garanti Fonu'nun (KGF) faaliyetlerinin KİT Komisyonunda izlenmesi gündeme getirilmelidir. Nasıl Hazine'nin ortak olduğu KİT'ler ticari faaliyetlerinin ibrası için Meclis'e hesap veriyorsa, KGF'da kamu kaynağı kullandığı sürece, şeffaf olmalı ve halka hesap vermelidir.
İkinci dikkat edilmesi gereken husus, artık kredi garanti işinin, Hazine için bir koşullu yükümlülük olduğudur. Eğer kriz derinleşir ve bir milyar TL sermaye katkısı yetersiz kalırsa ortakların Fona ilave sermaye koymaları gerekecektir. Kriz ortamında kaynak için ilk akla gelen Hazine olacaktır.
KAMUYA YÜKÜ
Ekonominin içinde bulunduğu ortamda böylesine kapsamlı bir paketin kısa ve uzun vadeli mali yükünü, bu yükün nasıl finanse edileceğini ayrıntılarıyla açıklamak gerekiyor. Kavgada yumruk, kriz ortamında kamuya yük sayılmaz denecektir. Kısmen doğrudur da.
Ancak ,bu tür bir açıklama geciktiği zaman, yabancılar dahil, portföy yatırımcıları konuya oldukça ihtiyatlı yaklaşacaklardır. Yatırım kararlarında risk algılamaları değişecektir.
Önemli mi diyebilirsiniz. Hazine'nin borç geri ödeme programına bakılırsa 2010 yılının, özellikle ilk yarısının, pek kolay bir dönem olmadığı görülür. Faizlerin çok hızlı yukarı çıkmaması için kamu finansmanı dengelerine dikkat göstermenin gerekli olduğu bir dönemdeyiz.
Bu bağlamda, açıklanan yeni teşvik sisteminden sonra, IMF'li veya IMF'siz, ama kapsamlı bir orta vadeli bir programı da ivedilikle kamuoyu ile paylaşmak kaçınılmaz bir zorunluluk haline geldi.
Hakan Özyıldız - 08.06.2009